• Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
Üyelik Girişi
Videolar

Yeni Yayımlanan Kitaplar

   

İsmail Haqqi His Life Works and Views
Bayram Ali Çetinkaya
İNSAN YAYINLARI

ibn rüşd (1. cilt) (uluslararası ibn rüşd sempozyumu bildirileri) doğu-batı ilişkisinin entelektüel boyutu ibn rüşd'ü yeniden düşünmek



ibn rüşd (2. cilt) (uluslararası ibn rüşd sempozyumu bildirileri) doğu-batı ilişkisinin entelektüel boyutu ibn rüşd'ü yeniden düşünmek




Dini ve felsefi metinler: Yirmibirinci Yüzyılda yeniden okuma, anlama ve algılama

Bayram Ali Çetinkaya(Editör)

Doğu-Batı: İki Dünyanın Buluştuğu Noktada Düşünce Günleri



İzmirli İsmail Hakkı
Bayram Ali Çetinkaya
 İNSAN YAYINLARI



15 TEMMUZ DESTANI
Bayram Ali Çetinkaya
bacetinkaya@hotmail.com
Cami Avlusundaki Tıbbıyeli ‘Hayalim Nobel Almak’
14/03/2021

 

 

 

Osmanlı’nın payitahtı yeşil Bursa, ilim, hikmet ve irfan merkezi ruhanî bir şehirdir. Âlimler, ârifler ve âkiller bu mübarek şehrin insanına erdemi anlatmışlar. Hayır ve iyiliğin bereketini taşımışlardır.

            Uludağ’ın eteklerinde kurulmuş şehir, Osmanlı’dan önce de başka uygarlıklara mekânlık yapmıştır. Şehrin Batı yönünde üniversite ile ana merkez arasında, Uludağ’ın güzelliklerini alan Orhan Gazi’nin hanımı Nilüfer Hatun ismini taşıyan bir ilçe bulunmaktadır. İçinden geçen Nilüfer Çayı da ilçe, maddî ve manevî havasıyla, insanlara nefes aldırmaktadır.

 

Ruhların Dinginleştiği Konak Camisi

Ruhların dinginleştiği mekânlar olan camiler, Nilüfer ilçesinde de bulunmaktadır. İlçenin merkezindeki Beşevler Mahallesi, Konak Cami’siyle âdeta tüm ilçeye hükmetmektedir. Çalışanı, emeklisi, memuru, amiri, işçisi, öğrencisi, öğretmeni, subayı, doktoru, mühendisi, hâsılı farklı meslek gruplarından inananlar, caminin manevî atmosferine kapılıp yakın ve uzak yerlerden gelerek buluşurlar.

Üçüncü bin yılın dokuzuncu senesinde inşaatına başlanan Konak Camisi, dört yıl gibi bir sürede tamamlanır. Böylesine büyük mimari yapının kısa sürede bitmesinde, cemaat içindeki müteahhitlerin ve mahalle sakinlerinin büyük payı bulunmaktadır. Burada özellikle Konak Cami Derneği’nin ve başkanı Selahattin Bey’in gayret, emek ve çabasını zikretmek gerekmektedir.

İki bin kişiyi kendi yüreğinde ve gönlünde taşıyan caminin havadar oluşu, kıraatları güzel imam efendi (Mehmet Ali Hoca) ve müezzin (Salih Hoca) efendileriyle sizi başka âlemlere götürmektedir. Kubbelerin akustuğine çarpan ilâhî kelamın sesi, sade duvarlara geri dönerek gönüllere nüfus etmektedir. Vakit namazlarında bile kalabalık olan bu mukaddes mekân, yoğun ve müdavim cemaatiyle size Cuma namazı kılıyor hissi vermektedir. Sabah namazı kılınmadan önce okunan Kur’ân tilaveti insana doyumsuz anlar yaşatır. Adeta sizi Hakk’ın huzuruna hazır hale getirir.

Bu kutsal mabedin dışı da içi gibi ruhanîdir. İnsanı rahatlatır, huzur verir ve teskin eder. Kötü duygular ve karmaşık fikirler gider, yerini hayata olumlu bakmanın güzelliklerine bırakır. İş ve evdeki gerginlikler Konak Camisi’nde huzur ve mutlulukla yer değiştir. Oraya alışan, artık başka bir cami arayışından ziyade Konak Camisi’nde olmayı arzular. Konak Camisi, adeta Beşevler’in (Nilüfer) ‘Ulu Camisi’dir. Görüşmeler, buluşmalar, konuşmalar, sohbetler Konak Camisi’nin avlusunda veya mevsimine göre çay ocağında yapılır. Orası medeniyetimizde İslâm şehirlerinde olduğu gibi, merkezdir, kaynaktır, ocaktır. Dertler ve sorunlar, bu mabedin çevresinde dillendirilir ve çözümlenir. Hatıralar, memleket hikayeleri, yaşanan hadiseler, mahrem olsun olmasın yine bu ruh üfleyen mabedin avlusunda anlatılır ve dinlenilir.

Ramazan aylarında Konak Camisi’nin birçok güzelliklere mekânlık yaptığını anlattılar. Kutsal mabedin nezih bahçesinde, Ramazan ayı boyunca, iki günde bir iftar yemeği verilmektedir. Geleneksel hale gelen bereketli iftar sofraları, öncesinde büyük bir özenle hazırlanarak masalar er-Rezzâk’ın verdikleri nefis yemekler ve iftarlıklarla donatılır.

Ezan okunmadan önceki dakikalarda, ayrı bir heyecan yaşanır. Yapılan tatlı sohbetler ve gülen mutlu yüzlerin görüntüsü ayrı bir güzeldir. İftar sofralarını davet edilmek üzere garip guraba araştırılıp buyur edilir. İşte o iftar anlarında dışarıdan bile görülüp hissedilen, katılanların gözlerindeki pırıltı, gönüllerindeki mutluluk, görülmeye değerdir. Nitekim Beşevler Konak Camisi’nin bu hayırlı ve faydalı ramazan iftar geleneği, birçok yakın ve uzak camiye örnek olur.

 

Cami Avlusu Memleket Resmi Gibidir

Konak Camisinin avlusu, bir memleket resmi gibidir. Türkiye’nin her coğrafyasında insanlar, mü’minler, kardeşliğini burada yaşarlar. Konya’dan Erzurum’a, Trabzon’dan Diyarbakır’a, Edirne’den Kars’a, Ardahan’dan Kayseri’ye, İzmir’den Van’a, Antalya’dan Samsun’a, İstanbul’dan Ankara’ya, inananlar, hakikatin mekânında saf tutup kulluğun farkına varırlar. Hepimizin Hz. Adem’in (a.s.) çocukları olduğunu, Hz. İbrahim’in (a.s.) milleti, Efendimiz Hz. Muhammed’in (s) ümmeti olduğunun şuurunda olan Konak Camisi cemaati, doğdukları şehirleri unutmasalar da, şu anda yaşadıkları şehirde her gün ve her namaz vakti buluştukları cami arkadaşlarını görmenin hoşnutluğunun her dâim farkındalar.

Caminin etrafına yapılan şadırvan, -bir annenin kundaktaki çocuğunu beslemesi gibi- Ulu şehrin Uludağ’ından karların erimesiyle gelen tatlı sularını, namaz kılan ve kılmayan herkese cömertçe sunmaktadır.

İmam Efendi’nin lojmanın da bulunduğu avluda şadırvan, çay ocağı, masalar, çınar ağaçları ve büyük beton saksılarda dikilmiş rengârenk çiçekler, Ulu Mabedin çevresinin de bakımlı olduğu izlenimi vermektedir.

Dergâh Gibi Hizmet Veren Çay Ocağı

Çay ocağının da dahil olduğu cami avlusunun içinde, kışlalara özgü bir düzen ve intizam bulunmaktadır. Avlusundaki insanları birbiriyle buluşturan ve yüz yüze baksınlar, sırtlarını birbirlerine dönmesinler diye konulmuş masaların maddesi, suni olmaktan uzak doğal ahşaptan oluşmaktadır. Ahşap masaların temizliği ve saflığı, kendisi gibi, üzerinde hararetli sohbetleri yapan cemaati de arındırmaktadır.

Ahşap direklerin taşıdığı örtü veya gölgeliğin altında nizamî olarak sıralanmış masalar, yapılan bütün konuşmalara şahitlik yaparlar. Orada oturanlar anlatılan hikayeler ve yapılan sohbetleri, meraklı bakışlar ve dikkat kesilmiş kulaklarla takip ederler. Konak Camisi, İslâm medeniyetindeki mabedin işlevini elan sürdüren bir vazifeyi hakkıyla yerine getirmektedir.

Babam, annem, kardeşlerim ve amcalarımın da ikamet ettiği Bursa, benim için de yabancı bir şehir değildir. Henüz on yaşlarında bir ilkokul öğrencisi iken, kırk kusur yıl önce, bu kutlu İslâm şehrini gezdirmeye babam (Osman Çetinkaya) getirmişti. Hasan Amca’mın burada üniversiteyi okuması, bizi belki böyle bir geziyi teşvik etmişti, o zamanlar. Bursa’dan sonra ‘müjdelenmiş şehir’ İstanbul’u ve camilerini gezmek, o dönem nasip olmuştu. Aradan geçen yıllardan sonra, son on yıldır İstanbul’da üniversite de bir hoca olarak hayatımı sürdürmekteyim.

Zaman zaman Yeşil Bursa’ya yaptığım sıla-i rahim vesilesiyle Babamın ikamet ettiği Nilüfer ve onun mahallesi Beşevler’i ziyaretimiz eksik olmuyor. Ulu Cami gibi, mutlak ziyaret yerlerinden birisi, babamın sürekli namazlarını eda ettiği, akabinde avlusunda cemaat arkadaşlarıyla sohbet ettiği Konak Camisi’dir. Son gidişimde Babamın bir takım ağır olmasa da rahatsızlıkları vardı. Rahatsızlıklarıyla ilgili konuşmalarımız arasında caminin çay ocağına sıklıkla gelen tıp fakültesinde okumaya uzun bir süre ara vermiş, ancak şimdilerde fakülteyi bitirmiş bir gençten bahsetti. Kendi rahatsızlıklarını ona sorduğunu, onun da muhtemel hastalıklardan işaretler olabilir diye cevap verdiğini söyledi.

Konuşmasında bahsettiği bu genç, anlattığından itibaren dikkatimi çekti. İçimde onunla tanışmak isteği doğdu. Babamla yaptığım sohbet sırasında bunu ona söylemedim. Bursa’ya akşam üstü ulaştığım için, ancak ertesi gün Babamın camisine, yani Konak Camisi’ne öğleye yakın bir saatte gidebildik. Salgın dönemi olduğu için babamın yaşı gereği üç saatlik bir süresi bulunmaktaydı. Yani saat birde evde olmalıydık.

Beşevler Konak Camisi’nin avlu kapısından girer girmez, Babama, isminin Yusuf olduğunu söylediği tıpçı genci sordum. Babam, kafasıyla işaret ederek onu gösterdi.  Yusuf, caminin avlusunda bulunan çay ocağının önünde oturmaktaydı. Uzun boyu ve biraz kilolu haliyle Yusuf, yirmili yaşlarının sonlarını gösteren bir görüntüye sahipti. Rahat, sakin, saygılı tavrıyla, Yusuf, insanda güzel bir izlenim bırakmaktaydı. Ayaklarında spor ayakkabı, üzerinde montuyla meraklı ve zeki bakışlara sahip yeni nesilden bir genç olarak Yusuf karşımızda bulunmaktaydı.

Tıbbıyeli Yusuf’la Tanışma

Bir müddet sonra dışarda oturduğumuz masaların bulunduğu yere doğru yönelince, ben seslendim: ‘Tıbbıyeli Yusuf, gel tanışalım.’ Ve masamıza oturmasıyla başlayan samimi ve sıcak sohbetimiz, Yusuf’la sanki yıllardır birbirimizi tanıyormuşuz gibi izlenim verebilirdi. Babam bizi tanıştırdıktan sonra, ben de kendimi tanıttım. ‘İstanbul Ün. İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesiyim’ deyince, teyzesinin de 2011 mezunu olduğunu söyledi. Daha sonraki görüşmelerimizde ablasının kocası eniştesinin benim öğrencim olduğunu ifade etti. 

Yusuf, hikayesini tüm içtenliğiyle anlatırken, bütün zorlu sınavları bitirerek artık intörn doktor olduğunu ilave etti. Görüştüğümüz günün ertesinde Çekirge’deki Devlet hastanesinde görevli olduğunu (filyasyon bölümü) söyledi.

Yusuf’un babası Köy Hizmetler’inden emekli olan Ercan Cemal, aile bütçesine katkıda bulunmak için zaman zaman pide salonunda çalışmaktadır. Babası Ercan Cemal Diyarbakırlı, annesi ise Bingöllüdür. Ercan Cemal, aslen Malazgirtli (Muş) olduğunun altını çizerken, soylarının Alparslan’a dayandığının özellikle belirtmekteydi. Ercan Cemal Bey’in, Yusuf’la birlikte üç çocuğu bulunmaktadır. Bunlardan birisi de kız çocuğudur ve o Diyarbakır İlahiyat Fakültesi’ni bitirerek öğretmen olur. Diğer bir çocuğu ise, henüz yeni liseyi bitirir.

Tekrar Yusuf’a dönecek olursak, sohbetimiz sırasında Yusuf, 2008 yılında girdiği Uludağ Tıp Fakültesi’ni dördüncü sınıfta bırakır (2013). Bu ara beş yıl sonra, Yusuf ikinci baharını yaşar. 2018 yılında Yusuf tekrar Fakültesi’ne döner. Bunları konuşurken, Konak Camisi’nin imamı ve müezzini bulunduğumuz masayı gelip otururlar. Babam benim İstanbul’da İlahiyatta hoca olduğumu söyleyince, onlar da sohbete katıldılar. Diyarbakır’da doğduğunu söyleyen Yusuf’a ben de birkaç defa gidip çok beğendiğim kadim şehirle ilgili izlenimlerimi aktarırken, hoca efendiler, Yusuf’a kendilerini oralara götürüp gezdirmelerini talep ettiler. Yusuf, diplomayla atanması gerçekleştiğinde onların bu isteğini yerine getireceğini ifade etti. Ancak onlar, on ay daha beklemek durumundalar.

Tıbbıyeli Yusuf, bunları söylerken, geleceğe ait hayallerini anlatıyor. İlk görev yerinin İstanbul olmasını istiyor. Aile hekimlerinin yüksek ücret aldığını söylerken, İstanbul olmazsa doğduğu şehir Diyarbakır olmasının ‘doğu hizmeti’ni yapması açısından iyi olacağını ifade ediyor. Yanımıza gelen çay ocağının sahibi Olgun Bey, arada sözlere giriyor: ‘Yusuf, ekonomik bağımsızlığını elde edeceksin. Unvanına kavuşacaksın. Bunlar da senin özgüvenini arttıracaktır.’

 

Çay Ocağının Olgun Baba’sı

Yusuf’un hikayesinde, çay ocağının sahibi Olgun Abi büyük bir yer tutmaktadır. Olgun Abi’nin anlattığına göre, sonradan tanışacağım Yusuf’un babası ve ailesi muhafazakâr bir özelliğe sahip kişiler. Nitekim baba Ercan Cemal Abi, cami cemaatinin içinden birisidir. Namazlarını camide kılan ve diğer vakitlerde de çay ocağında veya avludaki masalara oturup sohbetlere katılan samimi bir Anadolu insanı..

Babası gibi imanlı, şuurlu olan Yusuf’un hayatındaki en önemli olay, gariplerin, dertlilerin, güzel insanların sığındığı ve devam ettiği Konak Camisi’nden başlar. Caminin aşağı taraflarında bulunan Öğretmenler Lokali’nde çayını içmeyi alışkın olan Yusuf,’un hayatı, bir gün caminin avlusunun bir metre enindeki sürgülü demir kapısından girmesiyle değişmeye başlar.

Avlu kapısından caminin çay ocağına yönelen Yusuf, orada bir masaya oturur, çayını içer. Olgun Abi’nin anlattığına göre, bakar ki, çay Caminin çay ocağında bir lira, diğer yerde ise, bir buçuk liradır. Kendine ait geliri olmayan Yusuf, iktisatlı olmak zorundadır. Kendi kendine ‘çay burada daha ucuz, ben neden fazla vereyim’ der. O sırada oturduğu masaya, çay ocağının -ismiyle müsemma olan- sahibi Olgun Abi gelir ve yanına oturur. Gariban, edepli ve başı önde duran Yusuf, Olgun Abi’nin dikkatini çeker. Böylece Yusuf’la konuşmaya başlar.

Konuşmanın başında Yusuf birkaç cümleyle kendini özetler. Dördüncü sınıfa kadar Uludağ Tıp Fakültesi’nin bir öğrencisi olduğunu, ama birtakım sebepler yüzünden okulunu bıraktığını söyler. Olgun Abi, ‘o sınıfa kadar gelen bir kimse üniversiteyi bırakır mı? Hiç tıp eğitimi yarıda bırakılır mı?’ diyerek Yusuf’a samimi bir dokunuşta bulunur. Onu anlamaya çalışır.

Her türlü yardım, hayır, hizmet ve destek konusunda aktif olan Olgun Abi, hemen harekete geçer. Hemen ‘yarından itibaren kaydını yapacaksın’ diyerek onu kendini getiren ilk teması başarıyla gerçekleştirir. Hemen öğrenim harcı ve kitap için gerekli olan maddi desteği, Konak Cami cemaatinden temin eder. Ona bir hayırseverden burs bulur. Ve böylece Yusuf beş yıl gibi uzun bir süre ara verdiği tıp eğitimine tekrar büyük bir heyecanla başlar. Yusuf, yeniden fakülteye başlayan bir öğrencinin heyecanıyla yarıdan fazlasını okuduğu eğitimine dört elle sarılır.

Olgun (Kahveci) Abi, Yusuf’un ifadesiyle artık ‘Olgun Baba’dır. Olgun Abi, yaklaşık on beş yıldır çalıştırdığı çay ocağından gelir temin bir ticaret insanı değildir. O, aslında Erzurum İmam Hatip Lisesi’ni bitirmiş, sonraları Posta Teşkilatı’nda girmiş ve oradan emekli olmuş, adı gibi kâmil (Olgun) bir Anadolu insanıdır. Muhtaçlar, sorunları olanlar, yardıma ihtiyacı olanlar, Olgun Abi’yi bulmasa bile, o, onları bulur ve ihtiyaçlarının giderilmesinde yardımcı olur. Allah, adeta onu insanlara hizmet etsin, müşküllerini gidersin diye yaratmıştır.

Çay ocağını işleten Olgun Abi’nin ‘Kahveci’ soyadı da, mesleğiyle uyumlu olduğunu söylediğimde, o bana soy isminin nereden geldiğini anlattı: “Rahmetli babamın babası Cumî dedem Posof yöresinin çok ve gözde kahve içme tiryakilerindenmiş, ben rahmetli dedemi bundan tam 63 yıl önce gördüğümde beş yaşındaydım. İlk gördüğümde, o zaman muhtemelen seksen küsur yaşlarındaydı ve yörede aynı dönemlerde Türk kahvesi genelde dedemde olurmuş ve anlatılanlara göre yöre ilçe ve köylere gelen bürokratlar diyelim bizim köye geldiğinde dedemi kahve içmek için ziyaret ederlermiş ve soyadı kanunu çıkınca da dedeme bundan dolayı ‘Kahveci’ soy ismini vermişler! Soy ismimiz oradan geliyor bizim!”

Öğrencilerin ve ihtiyaç sahiplerinin babası Olgun Abi, müezzin Salih Hoca’yla birlikte on üç talebeye burs temin etmektedirler. Yoksullara, gariplere yardım, onları koruma ve kollama ve takipte bu iki güzel insanın gayretleri örnek model olarak şükranla ifade edilmesi gerekmektedir.

 

Hakikat Kapısından Giren Yusuf

Hakk Teâla, Yusuf’u cami avlusunun kapısına kadar getirir. Aslında Yusuf, Allah’ın sevgili bir kuluymuş ki, alemlerin Rabb’i onun başka ‘kırık ve kilitli’ şer kapılarına gitmesine izin ve fırsat vermez. Kendi halini objektif bir şekilde değerlendirme olgunluğuna sahip olan Yusuf’un şu ifadesi ne hoştur: ‘Allah, yalnız camisine geleni değil, caminin çay ocağına bile geleni korumuş,’ rahmeti ve merhametini ondan esirgememiştir.

Yusuf’u anlayan ve onunla kendi evladı gibi ilgilenen Olgun Abi, 2018’den itibaren iki seneden fazladır Yusuf’la ilgilendiklerini söylemektedir. Okuluna devam eden eski derslerini veren Yusuf, yirmiden fazla dersinden geçerek intern doktor olur.

Babasının anlattığına göre, Yusuf, lisede de çok başarılıdır. Veli toplantısına gittiğinde matematik öğretmenin ‘Yusuf’tan şikayetçiyim’ sözleri üzerine şaşırdığını ‘bir saygısızlık mı yaptı?’ soruma öğretmenin gülerek, bazen problemleri yanlış çözüyoruz. Yusuf hemen atılarak öğrencilerin önünde yanlış olduğunu söylüyor.’ Aynı benzer ifadeleri coğrafya öğretmeninden de duyduğunu söyleyen babası, bunun üzerine ‘herkesin ortasında söyleme, dersten sonra yalnızken söyle’ diye onu uyardığını, buna karşılık Yusuf’un ‘kendimi tutamıyorum’ diye cevap verdiğini ifade etmektedir.

 

Yusuf’un İmtihanı

Yusuf’un aslında genetikçi olmak istediğini söyleyen babası Ercan Cemal Bey, kendisinin yakın bir branş olarak onu tıp okumaya yönlendirdiğinden bahsetti. Tıp dördüncü sınıfa kadar başarıyla devam eden Yusuf, babasının ifadesiyle, 2013-2018 yılları arasında bir ara dönem yaşar. Yusuf’un söylediğine göre, aşırı ve yoğun bir şekilde çok sayıda din, bilim ve düşünce kitaplarını bir rehber olmadan plansız okur, bunlar onu bir kısır döngüye götürür…

Yusuf, bir ara ailesine haber vermeden memleketi Diyarbakır’a gider. Orada kaldığı evlerini ziyarete gittiğinde, site içine girmek için kapıdaki güvenliğe bir zamanlar orada bulunduğu, evlerini görmek istediğini söyleyerek ondan izin alarak içeri girer, uzaktan bir zamanlar oturdukları evlerini görür.

Gece yarısına yakın bir zamanda oradan çıkan Yusuf, günün verdiği yorgunlukla giriş kapısının biraz ilerisindeki banka oturur. Yan banklarda oturan iki tane hırsız, amcasının yurt dışında ona hediye olarak getirdiği değerli saati görür. Kolundan aldıkları gibi, gecenin karanlığından kaçarken, Yusuf ‘saatinin çalındığını’ bağırarak onların arkasından koşar. Neyse ki, bölgedeki karakola doğru koşan hırsızları polis yakalar. Ancak hırsızlar, saatin kendilerine ait olduğunu söylerler. Polisler, geceleyin Yusuf’un Diyarbakır İlahiyat’taki kız kardeşini ararlar. Gecenin bir saatinde gelemeyeceğini söyleyen ablası, sabah erken saatlerinde gittiğinde abisini serbest bırakmışlardır. Polisler, onun reşit olduğundan dolayı tutamayacaklarını söyleyerek durumu anlatırlar. Bursa’dan gelen babası da, Yusuf’un Diyarbakır’da tıpçı arkadaşlarının yanında kaldığını anlayınca içi rahatlar.

 

Zeki ve Efendi Tıp Öğrencisi

Hatta Yusuf’un fakültede sık sık gidip çay içtiği büfenin yaşlı sahibinin, onun için ‘burada yirmi yıldır binlerce öğrenci gördüm, Ancak Yusuf gibisini görmedim. O kadar zeki ve efendi ki…’ sözlerini babası gururla anlatmaktadır.

Saygılı, efendi, oldukça zeki olan Yusuf, artık cami avlusunda cemaatin dinlediği ve sözlerine, düşüncelerine değer verdiği bir doktordur. ‘Bu konuda Doktor Yusuf sen düşünüyorsun, ne dersin? soruları, Yusuf’a ayrı bir huzur ve özgüven katkısında bulunur. Siyasetten, ekonomiden gelen soruların muhatabı, artık Tıbbıyeli Yusuf olmaktadır. Kendisinin söylediğine göre, ansiklopedi okuyan Yusuf, ülkeler, tarih ve farklı konulardaki soruların cevaplarını veren ‘okumuş’ bir kimsedir artık. Konuşurken örnekler verir, insanlar/cami cemaati onun söylediklerini can kulağıyla dinlemeye başlamıştır. ‘Dr. Yusuf böyle demişti’ ifadeleri, cami cemaatinin mensupları arasında sıkça duyulan sözler haline gelmiştir.

 

‘Ben De Burs Vereceğim’

Hayatı tamamen değişen ve geleceğe artık daha güvenle bakan Yusuf’un hayalleri vardır. Güzel bir araba, ev onun ulaşmaya çalıştıkları arasına girer. Daha da ilerisini söylemekten çekinmez Yusuf: ‘Ben de burs vereceğim’ diyerek kendisine yapılanları unutmadığını ve her daim hatırlayacağını ispatlar. ‘Bu yaşa geldim, eve yük oluyorum’. Onlar bana bakıyorlar’ sözleri Yusuf’un ağzından dökülen önemli sözlerdir.

İdealleri ve geleceğe ait beklentileri değişen Yusuf için ‘en büyük hayalim: Nobel almak’ sözü rastgele söylenen bir cümle değildir. ‘En büyük hayalim: Nobel’i Almak’ diyen Yusuf, ‘Aziz Sancar aldı, çok çalışırsam ben de alabilirim’ sözlerinin arasında ‘o, Mardinli ve ben de Diyarbakırlıyım diyerek hedefine ulaşacağına olan inancını belirtmektedir.

Aslında Yusuf’un Bursa Uludağ Tıp Fakültesi’ne gelmesi kolay olmaz. Anlattığına göre, o Diyarbakır Bağlar’da doğar. Israrlı bir şekilde Diyarbakır’ın yerlisi olduğunun altını çizen Yusuf, kendi ifadesiyle ‘yeni bir macera’ya atılmak için Bursa’ya gelir, 2004 yılında. O, Bursa’da okumak ister. Nitekim anne tarafından dedesi, teyzesi ve dayısı Yeşil Bursa’da yaşamaktadır. Bursa’ya gelen ve liseyi üç yıl devam eden Yusuf, okulunu birincilikle bitirir. Ailesinin bir yıl sonra gelmesinden dolayı, o sene yurtta kalır. Sonradan ailesinin Bursa’ya taşınmasıyla onlarla beraber kalmaya başlar.

Bir buçuk milyon kişinin katıldığı üniversite sınavında Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni (bildiği üç soruyu yanlış cevaplamasına rağmen) altı bininci olarak kazanır. Altı ay sonra 3.2 ortalamayla puanı yüksek olan Uludağ Tıp Fakültesi’ne yatay geçiş yapar. O artık ailesiyle birliktedir.

 

 ‘Asla Pes Etmesinler’

Bunları anlatırken Tıbbıyeli Yusuf, kendisinden küçük olan geleceğin nesillerine de mesajlarını vermektedir: ‘Asla pes etmesinler. Hayatın ne getireceği belli olmuyor. Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli…’ Yaşadığı tecrübeler, ona hayattan kopmamayı, ideallerini gerçekleştirmeyi öğretir. Ümitsizlik, yeis ve umutsuzluk Tıbbıyeli Yusuf’un kitabında yazmaz. Daha önce de söylediği gibi ‘en büyük hayalim Nobel’i almak.’ Arkasından ekler: ‘Tıpta genelde temel bilimlere (biyokimya, farmakoloji) veriliyor.

Ancak Yusuf umutludur. En büyük hayallerinden birisi de yurt dışında dünyaca ünlü üniversitelerde çalışmalarda bulunmak. Sözlerinin arasında, Harvard Tıp Fakültesi’nde araştırmalar yapmayı dillendiriyor. İngilizcesi ileri seviyede, Almanca’ya başladığını söylüyor. Harvard’ın Hukuk’unu, dünyanın en iyi hukuku olarak bildiğimi söylerken, ‘Tıp fakültesi var mı?’ soruma dünyanın en iyi tıp fakültesinin Harvard’a ait olduğu cevabını veriyor.

 

İbn Sînâ Hayranı Tıp Talebesi

Tıbbıyeli Yusuf, konuşurken, Tıp Fakültesi’ndeki ortapedi dersinde, Profesör Hoca, asistanına diyor ki: ‘İbn Sînâ’nın el-Kanun fi’t-Tıp kitabını aç, ‘Omuz Anatomisi ve Hastalıkları’ bölümünü okuyuver’ diye talimat verir. Yusuf, o olayı yeniden yaşıyormuşçasına meraklı gözleriyle hayretini gizlemeden sözlerine sürdürür: ‘Hocam, bin yıl önce İbn Sînâ’nın yazdıklarıyla modern tıbbın söyledikleri aynı.’ Anlattığıyla Tıbbıyeli Yusuf, medeniyetimizdeki ilim geleneğiyle geleceğin nasıl buluştuğunu bize anlatmaktadır.

Bilim tarihi veya felsefe tarihi derslerinde biz, İbn Sînâ’nın el-Kanun fi’t-Tıp eserinin on sekizinci yüzyıla kadar Batı Tıp Fakülteleri’nde okunduğunu anlatıyorduk. Şimdi anlıyorum ki, eksik ve yanlış bilgiler veriyoruz. Bugünkü tıp araç gereçlerinin çoğunun olmadığı bir zaman diliminde, İbn Sînâ’nın yazdığı eser, yirmi birinci yüzyılda modern bir tıp fakültesinde hala okutulmaktadır.

‘Kendimi her yönden yetiştirmeye çalışıyorum’ diyen Yusuf, dokuz yaşında babasının sınırlı gelirine rağmen kendisine bilgisayar aldığını unutmuyor. Söylediğine göre, 1999’da Diyarbakır’da bilgisayar satan bir yer yoktur. Babası, bilgisayarı İstanbul’dan getirtir. Daha sonra babasına bunu hatırlattığımda, doğrulayarak akrabası olan fizik öğretmenine Yusuf’un bu isteğini sorduğumda, bilgisayar almamızın onun için iyi olacağı konusunda kendisini ikna ettiğini söyledi. ‘Babanın bir memur maaşı için o dönemde bilgisayar almak zor olmadı mı?’ soruma. Yusuf: ‘Babam bana her istediğimi aldı. Bisiklet aldı, atari aldı… Allah ondan razı olsun’ cevabını verdi. Ben de ‘sen de hakkını vermişsin’ diye mukabelede bulundum.

 

Nobel Aday Adayı Azimli Genç

Babasının ‘sarı nokta’ göz hastası olduğunu söyleyen Tıbbıyeli Yusuf, her iki gözünün ancak yüzde seksen ve doksan gördüğünü anlattı. Ben de ona ‘sarı nokta hastalığının tedavisini belki sen bulursun’ dediğimde. ‘Tabii’ dedi, Yusuf. ‘Peygamberimiz (s) buyuruyor ki: ‘İnsanların en hayırlısı insanlara hizmet edendir’ hadisini de arkasına ekledi. Yine o, ‘kendimi sayısal yönden, analitik açıdan geliştiriyorum. Görsel yeteneğim yok. Cerrahî el becerisi istiyor’ diyerek dezavantajları olduğunu ifade etti.

Hayranı ve ideali olduğu kimseler olduğunu söyleyen Tıbbıyeli Yusuf, ‘Leonardo Vinci, el-Cezerî, Nicola Tesla, Platon, Newton, Muhyiddin İbn Arabî, İbn Sînâ ve sıfırı bulan Harazmî’nin isimlerini sayarak bu bilim insanlarından ilham aldığını anlatmaktadır.

Yusuf’la sohbetimiz devam ederken, bir ara ‘camiye geliyorum, ancak çok fazla namaz kılmıyorum. Cumaları kılıyorum. Cemaatten bana ‘niye namazlarını kılmıyorsun’ diyenlere ‘Ben camiye gelmiyorum, ben caminin kahvesine (çay ocağına) geliyorum. Ben cami cemaatinden değilim, kahvehane (çay ocağı) cemaatindeyim. İnşallah cami cemaatinden de olacağım’ diyerek cevap veriyorum. Aslında bu sözlerle Yusuf, özünün ne kadar temiz olduğunu bir defa daha göstermektedir.

Temenni ederiz ki Yusuf hayallerine kavuşur, hedeflerini gerçekleştirir.

Hakk Teâla inşallah Nobel ödülü almayı Yusuf’a nasip eder.


 



226 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Emin Kişi ve İstikamet - 06/08/2021
Güvenilir mü’minin dili, küfür, lanet, kaba ve çirkin sözden uzaktır. Haya ve edep emin kimsenin şahsiyetini inşa eder.
Minberlere Ruh Veren Usta - 03/08/2021
Abdestli olarak eline aldığı ceviz ağacından üretilmiş kerestelerine şekil verir ve onlara ruh katar.
Güven dili ve hakikat - 29/07/2021
Güvenin olduğu hallerde fitne ve fesat yoktur. Güven zulmü yok eder, zâlimi hareketsiz bırakır.
İbrahim'in Yakarışı - 21/07/2021
İbrahim’in imtihanları yakarışlarının bir sınavıdır. Her dua ve yakarış İbrahim’i yeni bir imtihan ve mücadeleyle karşı karşıya bırakır.
Zaman ve Ezan - 21/07/2021
Akıllı ve başarılı kimse, ömrünü ve zamanını fayda üzerine kuran kişidir. O bilir ki; zaman, sahip olunan en değerli hazinedir.
Zaman ve Ezan - 07/07/2021
Zaman, hızlı geçen bir akıştır/süreçtir. Hız arttıkça zaman azalmaktadır.
Zamanın Kıyameti - 04/07/2021
Ömür, ilim, mal, beden, zamanla doğrudan ilişkilidir. Ömür insana ve varlığa faydalı ise, zaman bereketli geçmiş demektir.
Zamanın değeri(ni ölçmek) - 23/06/2021
Zamanı değerlendirmek, irade ve tercihle gerçekleşmektedir. Dikkat edilmesi gereken husus, her şeyi uygun bir vakitte ve yeri geldiğinde yapmaktır.
Kağnıyla Küplere Su Taşımak - 18/06/2021
Yirmi otuz yıl, bu kendisini vazifeli addettiği bu görevi aksatmadan devam ettirir.
 Devamı
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam71
Toplam Ziyaret147882
Etkinlikler
YENİ ÇIKAN ESERLER
                                               






                                             


                                               
                                                                                        
                                                      
                                                   
     





Yayımlanan Eserler


Sayıların Gizemi ve Tasavvufun Dinamikleri
Bayram Ali Çetinkaya
İnsan Yayınları


   İlkçağ Felsefesi Tarihi
Bayram Ali Çetinkaya 
İNSAN YAYINLARI









Yitik Bilgi ve Hikmet
Bayram Ali Çetinkaya





İslam Medeniyetinin Dinamikleri
Bayram Ali Çetinkaya
 İNSAN YAYINLARI



İrfan ve Hikmet Peygamberi 
Bayram Ali Çetinkaya
   İNSAN YAYINLARI
   



   Şems-Mevlana Dostluğu
     Bayram Ali Çetinkaya
     İNSAN YAYINLARI
      


Medine'den Medeniyete

Bayram Ali Çetinkaya
İNSAN YAYINLARI