• Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
Üyelik Girişi
Videolar

Yeni Yayımlanan Kitaplar

   

İsmail Haqqi His Life Works and Views
Bayram Ali Çetinkaya
İNSAN YAYINLARI

ibn rüşd (1. cilt) (uluslararası ibn rüşd sempozyumu bildirileri) doğu-batı ilişkisinin entelektüel boyutu ibn rüşd'ü yeniden düşünmek



ibn rüşd (2. cilt) (uluslararası ibn rüşd sempozyumu bildirileri) doğu-batı ilişkisinin entelektüel boyutu ibn rüşd'ü yeniden düşünmek




Dini ve felsefi metinler: Yirmibirinci Yüzyılda yeniden okuma, anlama ve algılama

Bayram Ali Çetinkaya(Editör)

Doğu-Batı: İki Dünyanın Buluştuğu Noktada Düşünce Günleri



İzmirli İsmail Hakkı
Bayram Ali Çetinkaya
 İNSAN YAYINLARI



15 TEMMUZ DESTANI
Bayram Ali Çetinkaya
bacetinkaya@hotmail.com
Hakimleri ve Mahkumları Ziyaret
30/01/2021

 

1

Yaşlanınca baklava yapamıyor, Kerime Yenge. Ancak bir iki tepsi yapabilmektedir. Bu durumu bilen oğlu İbrahim, Ankara’dan gelince annesinin dağıtması için 50-100 kutu baklava getirir. Annesi Kerime Yenge de onları ilçedeki evlere hediye olarak dağıtır.

Kerime Yenge, aile saadeti için, tahsili, statüsü ve serveti olan kadınları, özellikle ikaz eder. Çünkü bu özelliklere sahip olan kadınlar, ona göre, erkeğe karşı üstünlük kullanabilir ve böylece eşini istemeden kırabilir. Bundan dolayı da onlara kocalarına karşı hürmetli ve sevecen olmaları gerektiğini özellikle nasihat eder.

Kadınlara karşı özgürlükçüdür, Kerime Yenge. Ankara oturan oğlu İbrahim’in hanımının daha sıklıkla ilçeye gelmesini arzular. Zira gelini, sürücü belgesi olup otomobil kullanabilmektedir. Bundan dolayı Kerime anne, gelinine, “arabana bin gel…” diyerek sık sık kendisini ziyaret etmesini ister.

Kerime Yenge ve Hüseyin Dayı, paylaşımcı ve infak etme özellikleri o kadar ileri boyutta ki; onların oğullarının ikazına rağmen, akraba olsun olmasın durumları iyi olanlara da para vermesi, bu güzel iki insanın yüce gönüllüğünün birer anıtıdır. Aslında onlar biliyorlar ki, sıla-ı rahim, sadece akrabayı aramak sormak ve ziyaret etmekle olmaz. Maddî ve manevî yardım ve destek, gerçek sıla-ı rahimi gösterir.

Hüseyin Dayı’nın vefatında Yunak ilçe savcısı baş sağlığına gelir. “Allah bize de böyle ölüm nasip etsin” der. Oğlu avukat İbrahim, savcının niye böyle dediğine başlangıçta şaşırdığını ifade eder. Daha sonra hastanelerde bazı insanların ıstırap içinde hayat mücadelesini verdiğini görünce, savcıya hak verecektir.

Savcının babasının taziyesine gelmesine şaşıran avukat İbrahim, olayın mahiyetini daha sonra anlatılanlardan öğrenir. ‘Babam çok iyi bir adamdı’ diyen oğlu İbrahim’in anlattığına göre, hapishanede cezası çok az kalmış (6-7 ay) şehir dışından gelen mahpuslar bulunmaktadır. Bir gün başgardiyan, savcıyı telefonla arayarak sorar: ‘Sayın Savcım, bir Hacı amca var, mahkumları ziyaret etmek istiyor, izin verelim mi?” Savcı şaşırır, ‘birinci derecede bir yakını ve akrabası mı var?’ diye sorunca, başgardiyan ‘hayır efendim, bir yakını ve tanıdığı bulunmamaktadır.’ ‘Peki cezaevine niye geliyor?’ diye Savcı bey üsteleyince, Hüseyin Dayı’nın her hafta Cuma günleri geldiğinden bahseden başgardiyan, ‘yanında çay ve sigara getirir ve mahkumları ziyaret eder’ diye cevap verir.

Garip ve ilginç duruma şaşıran Savcı, bir gün kendisi, bu olayı bizzat izlemek için cezaevine gelir. Bakar ki, Hacı amca, yani Hüseyin Dayı, mahkumlara sigara ve çay getirip. Onlarla beraber oturur, sohbet eder, ‘garip guraba olarak kalmasınlar, kendilerini yalnız hissetmesinler’ diye onlara yarenlik yaptığını görür. Bu esnada Hüseyin Dayı, kendisi sigara içmediği halde, ‘yakın bir sigara… bana da bir tane verin üzerimize biraz erkek kokusu sinsin’ diye onlarla samimi bir ortama girer. Getirdiği ikramlarla onları rencide etmemek için yaptığı bu davranışı, çay içerken de sürdürür. ‘Ben buranın çayını severim. Çayı güzel oluyor’ gibi sözlerle adeta onların bir yakını gibi, ‘kader kurbanlarına’ bir nebze de olsa umut aşılar, yalnızlıklarını giderir.

Tüm olanları seyreden Savcı, şaşkınlık ve hayranlık içerisinde kalır. Vefatında da ailesini ve çocuklarını taziye için ziyarete gelir.

 

 

2

Yine Ankara’dan üst düzey hukukçular gelir, Hüseyin Dayı’nın evine. Oğlu avukat olduğu için, beraberinde arkadaşları olan hâkimlerden oluşan bir grup insan Hüseyin Dayı’nın sıcak ve bereketli evine misafir olurlar. Eşi Kerime Yenge, birbirinden nefis ve lezzetli yemekleri, onlar gelmeden çok önce hazırlar. Misafirlerin hal hatırlarını soran Hüseyin Dayı, oğlu ve akranı konuklardan yalnız kalıp rahat etsinler diye izin ister. Onların içki alabileceklerini düşünerek ‘sizler tedarikli gelmişinizdir… ben camiye namaza gideceğim’ diyerek oradan ayrılır. Gerçekten de bu kötü alışkanlığı olan bazı hukukçular, kendi aralarında konuşurlar. Akli selim bazıları, Hüseyin Dayı’nın aslında verdiği mesajı ve dersi anlayarak ‘Hacı evinde içki içilmez’ diyerek böyle uygun olmayan bir durumun önüne geçerler.

Hakikatte Hüseyin Dayı, onlara kırmadan, dökmeden nezaketle önemli bir ders vermiştir. Ancak daha sonra bu olayı duyanlar, Hüseyin Dayı’ya yüklenirler. Onlara izin verdiği diye kendisini eleştirenlere Hüseyin Dayı, hikmetli bir sözle cevap verir: ‘O adamlar, peygamber postunda oturuyorlar. Onlara akıl verecek bir seviyede değilim. Onlar her şeyi en iyi kendileri takdir ederler. Ne yapacaklarını benden daha iyi bilirler.’ Aslında bu olayı anlatan oğlu İbrahim de babasını takdir eder. Kültürümüzdeki bir sözle olayı özetler: ‘Hayvanın hatırı yoksa, sahibinin hatırı var’ diyerek babasının bilge tavrından dolayı bu hadiseyi hiç unutmaz.

Yani özetle, Hüseyin Dayı’yı, bir taraftan hâkimler onu ziyaret eder, evinde misafir olur. Diğer taraftan o, hem savcıları makamlarında ziyaret eder, hem de mahkumlara yoğurt, baklava ve çay götürerek onların gönüllerini hoş tutar.

Garip guraba, fakir fukara, Hüseyin Dayı için ilgilenecek en önemli kimselerdir. Onlar kimsesiz, muhtaç ve yalnız oldukları için, bu ihtiyaçlarına bir nebze de olsa merhem olmak ister. Bu güzel insanın sık sık gittiği, Yunak’ın merkezinde bulunan demli ve sıcak çayların eşliğinde muhabbet ve sohbetin yapıldığı bir park bulunmaktadır. Ortasındaki büyük dut ağacının merkezi bir terazi gibi durduğu bu park, sonradan köklü değişiklikler geçirerek eskinin hatıralarını gölgeleyerek modern bir parka dönüşmüştür. Tellerle tutturulmuş ahşap sandalyeler ve masalar, yerini plastik maddeden yapılmış oturak ve dayanaklara bırakmıştır.

İşte bu parkta bulunduğu bir sırada, Hüseyin Dayı, arkadaş ve dostlarıyla tatlı sohbetler yapmaktadır. O, bir müddet sonra oturduğu gruptan ayrılır. Zira yalnız oturan bir garibanı görür. Tanımadığı, yabancı bir kimse suspus bir şekilde sessizce tek başına oturmaktadır. Yanına gider onunla sohbete başlar. Büyük ihtimalle ilçedeki yüksek bir bürokratın babasıdır, yalnız oturan adam. Yalnızlık çekmemesi için, onunla sohbet eder. Çay ikram eder, beraber yemek yerler. Böylece Hüseyin Dayı, onun için sıradan olan erdemli davranışlarından birini yine gösterir.

 

3

Hüseyin Dayı, vefalı bir Anadolu insanıdır. Ki şu olay bu güzelliği ve alicenaplığı ne güzel anlatmaktadır: Bahçenin kenarında bir adam durmaktadır. Hırpani bir görüntü içinde bulunan adam, merkebiyle bahçe kapısının önünde beklemektedir. Onu görüp dilenci zanneden Kerime Yenge, gelinine seslenir: ‘Bir şey ver de gitsin…’ Sesi duyan üstü başı yırtık ve dökük olan adam, ‘ben Hüseyin Ürün’ü ziyarete geldim’ der. Sonra Hüseyin Dayı, gelir bir bakar ki, asker arkadaşıdır, kapıda bekleyen. Hemen onu içeri alır, merkebine yem verir. Asker arkadaşını bir aydan fazla evinde misafir eder, Hüseyin Dayı. Ona olan özlem ve hasretiyle, evinde kaldığı sürece, yatağını asker arkadaşının yanına serer. Onunla saatlerce ve günlerce muhabbet eder, askerlik günlerini ve arkadaşlarını anar… Candan olan bu samimiyet ve muhabbeti, yaşadığımız zaman içinde görmek, adeta imkânsız bir durumdur. Hülasa Hüseyin Dayı, ‘vefa, kanaat, sözünü yerine getirmek, infak, erdem ve fazilet nedir? ve nasıl yapılır?’  geride kalan bizlere, tüm bunları göstermekte ve öğretmektedir.

Vefa örnekleri Hüseyin Dayı’nın hayatının bir parçasıdır adeta. Evlilik mevsiminde (hasat sonunda) yakında olacak bir düğün için, Hüseyin Dayı ve Kerime Yenge, sarrafa giderler. Kerime Yenge, düğünde takacaklarının ne olabileceği konusunda eşi Hüseyin Dayı’ya sorar ve onun görüşünü almak ister. ‘Bu nasıldır, olur mu?’ diye sormasından sonra, her seferinde büyük bir nezaket ve asaletle Hüseyin Dayı, hayat arkadaşı Kerime’sine ‘sen bilirsin, nasıl istersen’ şeklinde cevap verir. Birbirine olan nezaket ve saygıyı gözlemleyen Sarraf Ahmet ise, alışık olmadığı manzara karşısında çok şaşırır. Bu arada Kerime Yenge, Sarraf Ahmet’e gösterdiği ilgi ve saygı nedeniyle ‘sana koyun yoğurdu göndereceğim’ diyerek mukabelede bulunur. Gerçekten de yoğurdu gönderir. Daha sonraları, Sarraf Ahmet’ten o kadar çok bahseder ve ona dua eder ki, en yakınları bile buna şaşırırlar. Sarraf Ahmet’e sormadan edemezler: ‘Annem ve Babam, sürekli senden bahsediyor, bizden çok sana dua ediyorlar. Sen onlara ne yaptın da böyle davranıyorlar?..” diyerek şaşkınlıklarını gösterirler.

Cemiyetin ve ihtiyaç sahibi insanların faydası için her zaman gayret içinde olan Hüseyin Dayı, ölmeden önce, mahallenin eski bakkalı ve eşi için sağlık hizmetlerinden yararlanmaları amacıyla bilinen adıyla yeşil kart çıkartmak için çok uğraşır. Gitmediği devlet dairesi kalmaz; kaymakamlık, belediye ve ilgili kurumlara defalarca gider, bir türlü onlara yeşil kart çıkartmayı başaramaz. Çok uğraşır, çıkartamadığı için de çok üzülür. Ancak ölmeden bir gün önce, olmasını istediği bu işi başarır ve çok mutlu olur.

Ama her fani gibi, bir Cuma sabahı, bahçesinde çalışırken, Hüseyin Dayı, ayakta ani bir kalp krizi geçirerek üçüncü bin yılın başında (ö.2000) yetmiş beş (d. 1925) yaşında iken vefat eder.

Kerime Yenge’nin kocası Hüseyin Dayı, farklı özellik ve erdemleri olan birisidir. Anlatıldığı üzere, İlçenin savcısı yeni atanır. Savcının makamına giden Hüseyin Dayı, ona hoş geldin der. İki üç hafta sonra Hüseyin Dayı vefat eder. Cami adliyenin bitişinde olduğu için savcı, ölen kimsenin kim olduğunu sorduğunda iki üç hafta önce kendisine ‘hayırlı olsuna’ gelen Hüseyin Dayı olduğunu ifade ederler. Hayatında kimsenin cenazesine gitmediğini söyleyen savcı, yeni tanıştığı Hüseyin Dayı’nın cenaze namazına katılır.

            İnsanlara karşı büyük saygı ve sevgi içerisinde olan Hüseyin Dayı, o kadar ince kalpli ve yufka yürekli bir kimsedir ki, tarlada kalan az veya çok mahsulü bir zarar ve ziyan olarak görmez. Yeğenlerinden biriyle gittiği tarlada Hüseyin Dayı, yeni ekiş yapılmış tarlaya bakar. Tarlaya yeni ürünler yetişmesi için tohumlar atılmıştır. Tohumların bir kısmı dışarıya çıkmış vaziyettedir. Yanındaki çocuğun ‘tohumlar hep dışarıda kalmış’ sözlerine karşı, o arif adam ‘Herkes nasibini alır evladım. Kuşlar da, böcekler de, kurtlar da… Melekler gelir, bir silkeler her şey yerli yerine oturur’ diyerek mütevekkil, inançlı ve kanaatkar faziletli bir insanın nasıl olduğunu gösterir.

 



235 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Emin Kişi ve İstikamet - 06/08/2021
Güvenilir mü’minin dili, küfür, lanet, kaba ve çirkin sözden uzaktır. Haya ve edep emin kimsenin şahsiyetini inşa eder.
Minberlere Ruh Veren Usta - 03/08/2021
Abdestli olarak eline aldığı ceviz ağacından üretilmiş kerestelerine şekil verir ve onlara ruh katar.
Güven dili ve hakikat - 29/07/2021
Güvenin olduğu hallerde fitne ve fesat yoktur. Güven zulmü yok eder, zâlimi hareketsiz bırakır.
Zaman ve Ezan - 21/07/2021
Akıllı ve başarılı kimse, ömrünü ve zamanını fayda üzerine kuran kişidir. O bilir ki; zaman, sahip olunan en değerli hazinedir.
İbrahim'in Yakarışı - 21/07/2021
İbrahim’in imtihanları yakarışlarının bir sınavıdır. Her dua ve yakarış İbrahim’i yeni bir imtihan ve mücadeleyle karşı karşıya bırakır.
Zaman ve Ezan - 07/07/2021
Zaman, hızlı geçen bir akıştır/süreçtir. Hız arttıkça zaman azalmaktadır.
Zamanın Kıyameti - 04/07/2021
Ömür, ilim, mal, beden, zamanla doğrudan ilişkilidir. Ömür insana ve varlığa faydalı ise, zaman bereketli geçmiş demektir.
Zamanın değeri(ni ölçmek) - 23/06/2021
Zamanı değerlendirmek, irade ve tercihle gerçekleşmektedir. Dikkat edilmesi gereken husus, her şeyi uygun bir vakitte ve yeri geldiğinde yapmaktır.
Mektep mabettir - 18/06/2021
Mektep, sadece duvarları, pencereleri, kapıları ve içinde sıraları olan cismanî bir yapı değildir.
 Devamı
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam219
Toplam Ziyaret146303
Etkinlikler
YENİ ÇIKAN ESERLER
                                               






                                             


                                               
                                                                                        
                                                      
                                                   
     





Yayımlanan Eserler


Sayıların Gizemi ve Tasavvufun Dinamikleri
Bayram Ali Çetinkaya
İnsan Yayınları


   İlkçağ Felsefesi Tarihi
Bayram Ali Çetinkaya 
İNSAN YAYINLARI









Yitik Bilgi ve Hikmet
Bayram Ali Çetinkaya





İslam Medeniyetinin Dinamikleri
Bayram Ali Çetinkaya
 İNSAN YAYINLARI



İrfan ve Hikmet Peygamberi 
Bayram Ali Çetinkaya
   İNSAN YAYINLARI
   



   Şems-Mevlana Dostluğu
     Bayram Ali Çetinkaya
     İNSAN YAYINLARI
      


Medine'den Medeniyete

Bayram Ali Çetinkaya
İNSAN YAYINLARI