• Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
Üyelik Girişi
Videolar

Yeni Yayımlanan Kitaplar

   

İsmail Haqqi His Life Works and Views
Bayram Ali Çetinkaya
İNSAN YAYINLARI

ibn rüşd (1. cilt) (uluslararası ibn rüşd sempozyumu bildirileri) doğu-batı ilişkisinin entelektüel boyutu ibn rüşd'ü yeniden düşünmek



ibn rüşd (2. cilt) (uluslararası ibn rüşd sempozyumu bildirileri) doğu-batı ilişkisinin entelektüel boyutu ibn rüşd'ü yeniden düşünmek




Dini ve felsefi metinler: Yirmibirinci Yüzyılda yeniden okuma, anlama ve algılama

Bayram Ali Çetinkaya(Editör)

Doğu-Batı: İki Dünyanın Buluştuğu Noktada Düşünce Günleri



İzmirli İsmail Hakkı
Bayram Ali Çetinkaya
 İNSAN YAYINLARI



15 TEMMUZ DESTANI
Bayram Ali Çetinkaya
bacetinkaya@hotmail.com
"Gardaşlığın" Ötesinde Dostluk
26/08/2018

 

            Yıllar önce Ankara’da üniversiteyi okurken bir filim seyretmiştim. Zihnim beni yanıltmıyorsa filmin adı “Hakkari’de Bir Mevsim” idi. İdeolojik sebeplerle Hakkari’nin –yılın çoğunluğunun karla kaplı olan- bir dağ köyüne tayin edilmiş bir ilkokul öğretmeninin hikayesini konu edinmekteydi. Öğretmenin ihtiyaçlarına yardımcı olan bir köylü ile “tayin mağduru” arasındaki diyalog hafızamda tüm tazeliğiyle yerini korumaktadır.

            Köylü-“Dağlar ağlamiiş ağlemiiş… Dağlar demiş ki: Ey Allah’ım! Kim gelip yaşayacak bizim eteklerimizde…

 Allah da demiş ki: Öyle insanlar vardır kiii, onların yapacak başka çareleri yoktur, işte onlar gelip sizin eteklerinizde yaşayacaklar…”

İşte Sivas, efsanede anlatılan çaresiz insanların yaşadığı bir şehir değildir elbette. O içindeki kültür, hikmet, irfan ve medeniyetin rafinesi olan kadîm bir şehir ve “Medîne”dir. Sivas’ı, şehir yapan en önemli unsur, insan ve cemiyet ilişkilerindeki tarihî kök ve geleneklerin hamulesi olan vakur ve erdemli duruşunda yatar.

Cemiyet hayatının inşacısı olan aile ve insan grupları arasındaki münasebetler; dostluk, merhamet, şefkat, vefa ve muhabbetle neşv ü nema bulduğunda hayatın lezzetleri, adetâ “can veren bir iksir” haline dönüşür.

İnsan ilişkilerinin en aktif ve dinamik halleri, komşuluk münasebetlerinde belirginleşir. Ancak Sivas’ta komşuluk farklıdır, kendine has güzellikleri ve nefaseti içinde barındırır. Gerçi Anadolu’nun Konya, Kayseri, Erzurum, Trabzon ve Çorum gibi birçok şehrinde benzer gönül ve erdem muhabbetlerine rastlamak şaşırtıcı değildir.

Bizim hikâyemize gelince; yirmibirinci asra üç yıl kala başlar Sivas’ta. İlk olarak “kar ve türkülerin” diyarı olarak aklımıza gelen Sivas’ta, -eskiden Ermeni seçkinlerin yaşadığı, şimdilerde erdemli gönül insanlarımızın yaşadığı- Akdeğirmen mahallesinde, her şeyin bunlarla sınırlı olmadığını, kaldığımız on iki yıl içerisinde doya doya hissettik ve yaşadık…

Bu kadîm şehirdeki insan münasebetlerinin zirvesini komşu ve komşuluk oluşturmaktadır. Sevgi, vefa ve muhabbet üçgeninde, komşunun değer ve “hürmeti”, nihayetsiz keyiflere bırakır insanı…

Uzak komşumuz olacak sevgili dostumuz İsmail Abi’nin bize uygun gördüğü ev, güzel insanların bulunduğu bir mahalledeydi. Onlardan birisi, Sivas’a gelmeden önce bize kalacağımız mekânı hazırlayan Latif Amca’yı nasıl unuturum. Yüz yüze görüşmediğimiz halde, tellerin taşıdığı seslerle “mülaki” olduğumuz Latif Amca ve sevgili eşi Şemsi Teyze… Onlar gerçek anne ve babalarımız gibi bize hizmet ettiler… Evin temizliğini, görevli kişilerin iyi yapmadığına kanaat getirip, bu iki erdemli ve mübarek yaşlı insan, tanımadıkları ve görmedikleri bir aile için, kiralanan evi ellerine süpürge alıp temizlediler. Adeta bizlerin mekânlarını değil, yüreklerimizi ve gönüllerimizi pâk ettiler. İnsanlığın, akrabalığın ve kardeşliğin yaralı olduğu zamanlara âdeta nazire yaparak, sufîlerin “hazreti insanını” bize gösterdiler. Ruhlar âleminde tanışıp da hatırlamadığımız bu güzel insanlar, taşınmanın akşamı ruh ve asaletin mekânı olan evlerinin sıcak ve muhabbet ortamındaki sofralarına –itiraz edip mazeretler ileri sürmemize rağmen- bizleri misafir ettiler. Hakk Teâala’nın güzel bir lütfu olarak yine o katlı apartmandan ayrılırken de, onların çocukları Lokman ve eşi sıcak ve gönül kokulu çaylarıyla bizleri uğurladılar.

Sivas’a gelişimizin onuncu yılında kendisine zaman zaman “Sivaslı” dediğimiz ikinci evladımız Faruk Enis, Rabbulâlemin’in bir lütfu olarak orada dünyaya geldi. Yılın başka bir yıla yerini bıraktığı gecede, hanımın doğum sancılarından rahatsızlanmasıyla, hiçbir akrabamızın olmadığı, ancak tümü akrabamız olan Sivas’ta herhangi bir tedirginlik yaşamadık. Evladımızın, Babam ve annemin Bursa’dan Sivas’a ulaşmasından evvel hayata gözlerine gözlerini açmak için sabırsızlandığı gecede, şehirde anne ve babamız olan Şemseddin Abi ve Nuran Ablaların kapılarını çaldım, bir yakın akrabamızın evi gibi… Gecenin ve uykunun en tatlı anlarındaki ricamız, onlar için dünyaya gelecek olan torunlarının müjdesi oldu âdeta… Birkaç ev uzaktaki Sağlık İl Müdür Yardımcısı komşumuz ve dostumuz Mevlüt Bey ve hanımı, sanki gece âcil bir çağrı bekliyormuş gibi, yanıma katıldı ve benimle birlikte hastanede sabahın ışıklarını ve bebeğin sesini beklemeye başladı.

Doğan yavrunun ağlama sesi uzayınca, komşumuz Ayşe Hanım, kapıyı tıklayarak tedirgin ve kaygılı bir şekilde “Nesi var? Hasta mı?” gibi sorulara muhatap olur, evin hanımı…

Dolayısıyla şehirde bulunmadığım zamanlarda, kaygı ve endişeden bigâne şekilde huzur içinde olur, gözüm arkada kalmazdı. Bilirdim ki, değerli ve şeçkin Sivaslı komşularımın ve sevgili arkadaşım Selim’in, bana içten ve yürekten gelen bir sesle “gardaaaş” ve “canııımm” diyerek endişelenmeden, gönül rahatlığıyla Sivas dışındaki faaliyetlerimi yerine getirmeme fırsat ve imkân vermekteydiler. Hastalanan çocuklarımın tabip ve hastane ihtiyaçlarını, kendi çocukları ve aileleri gibi takip etmekte ve sormaktaydılar, bu gönül insanları….

Komşumuz Mahir Bey, büyük bir itina ile yaptığı arıcılığın ve balcılığın sonuçlarını, önce biz yakın komşularıyla paylaşır; sezonun ilk balını bizlere ikram ederdi. Tabii ki, Sivasla özdeşleşmiş olan “madımak”ın farklı pişirme yöntemleriyle kıvama ermiş olan yemekleri, gönüldaşlarımızın en önemli sunumlarıydı.

Kandillerde bir başkadır Sivas ve Sivaslılar… Onlar hak ve hakikatin temsilcileri olan Şemsi Sivasî Hazretleri, Kemaleddin İbn Hümam ve Abdurrahman Gazi’nin hemşerileri olan insanlardı… Kandillerde komşu hakkı olan helva ve diğer ikramlar, adeta bir ibadet şuuru ve huşuu içerisinde evimizin sofralarını süslerdi.

Bayramlar, komşuluğun hasılat günleriydi Sivas’ta… Gece yarılarına kadar süren ziyaretler, modern zamanın “bireylerine” insanlığı ve sevgiyi öğreten irfan sofralarıydı… Gidilen her komşu ve ev sakini, belki yıl içinde kendi hanesi için yapmadığı yemek, tatlı ve içecekleri, senelerdir görmediği(!) yakın akrabaları olan komşular için, günler öncesinden hazırlar ve bayram günü de bunları sunmaktan büyük bir haz alırdı… Sami Abi ve Süleyman Hoca’nın tebessüm ederek ve gözlerinin içi parlayarak, bayramlarda bizleri bekleyişleri anlatılamaz güzel anlardı… Bir engel çıkıp da gidememişsek, Sami Abi’nin azar ve sorgusuna maruz kalırdık… Sami Abi’nin hanımın hazırladığı, -ki bayramda her Sivaslının evinde hazır olarak bulunan- güzel etli yaprak sarmaları, annemin yaptıklarını bana hatırlatırdı…  Bunları anlatırken günümüzde bayramlarda tatil mekanlarına kaçıp da insanlıktan ve muhabbetten kaçan insanlar aklıma geliyordu, onlara acıyorum…

Ramazan, iftar, sahur ve teravihler, komşularımızla daha bir güzel, daha bir hoşluk günleriydi. Pideciden yaptırdığı “etli ekmek”in bir kısmını evine götürmeden komşusuna bırakan Sivaslılar… Komşusu Şemsi Sivasî’nin bulunduğu Meydan Camii ve İhramcızâde’nin komşu olduğu Ulu Camii, taat, zikir, tezekkür ve tefekkürün zirveye ulaştırdığı manevi haz ve lezzetleri yaşatır, ziyaretçilerine… Başlangıçta Zincirli Camii’nde daha sonra Meydan Camii’nde Hafız Durmuş Hoca’nın, bir başka camiide Hafız Ömer Hoca’nın hatimle kıldırdığı teravih namazları, Sedat Hoca’nın gür ve davudî sesiyle Sivas mabetlerini ve onlara komşu olanları, görünmeyen âlemlere taşır; gönüllere ve zihinlere sürur ve mutluluk aşılardı…

Sivas’ın mübarek insanları… Komşularımız, dertlerimizle dertleşir, sevinçlerimizle güler, hasılı “canııımız” ve “gardaşlarımız”dı onlar… Beklemeden ve bekletmeden bize yetişirler, halimizle hemhâl olurlar… Onlar ki, Efendimizin (s) hikmetli sözlerini tüm bedenlerine ve yüreklerine nakşetmişler… “Mirasçıları” olarak gördükleri komşularını gözlerinin nuru gibi korur ve üzerine titrerlerdi… Meslekten komşumuz Ali Hoca ve Ömer Hocalar bizler için Sivas’ta olmayan abilerimizdi… Evlerinde kendi evimizden, babamızın evinden daha rahat ettiğimiz gönül insanı, vefalı akrabalarımızdılar… İçtiğimiz muhabbet çayları, yaptığımız uzun sohbetler, Sivas’ın soğuk gecelerini âdeta bir bahar havasına dönüştürürdü…

Yirmi birinci yüzyılın sekizinci yılında Sivas’tan ayrılırken, hanımın ve çocukların şehirden, komşulardan ve dolayısıyla Sivaslılardan varlık olarak kopması, onlar için tarifi mümkün olmayan üzüntü ve sarsıntılara sebep oldu… Sivas’tan, cânlardan ve komşulardan ayrılış; gözyaşları ve hüzünlü anların yoğunlaştığı zaman dilimleri olarak dünyadaki hayatımızın önemli vakitleri olarak hafızalarımızda yer edecekti… Sivas’taki –ilk gecemizde olduğu gibi, son gecemizi sevgili komşumuz ve kadîm dostumuz olan Selim’in evinde, seyahattaki bir yolcu gibi geçirdikten sonra, Akdeğirmen Mahallesindeki Sivaslı ve Sivaslı olmayan komşularımızın dua ve özlem duyan bakışları içinde şehri terkettik… Şu anda komşunun ve komşuluğun çoktan unutulduğu İstanbul’dayız…  Efendimizin (sav) müjdelediği kutsal ve mübarek topraklar… Allah’ın Kutlu Elçisi’nin ilk komşusu ve Medine’de misafir kaldığı yakın akrabası, Eyüp Sultan Hazretlerine komşu olan Eyüp Nişancası’ndaki Sivasîlere komşu olduk… Üsküdar’da mukim olduğumuz için, aramızda derya olsa da, biz yine Sivaslı “hemşehrilerimize” ve komşularımıza yakınız…

Otomobilimizin değişmeyen Sivas plakası, bu “ruhanî” şehirde Sivaslıların sevgi ve ilgilerinin, bizlere muhabbet şeklinde geri dönmesine vesile oluyor… Sivas’la ilgili her haber, etkinlik, yayın ve program, -kendi doğduğumuz memleket gibi- benim ve ailemin dikkatini çekiyor… Ne de olsa biz de Sivaslıyız… Zira oğlumuz Faruk Enis, Sivaslı…

Ozanlar şehrinden ayrıldıktan üç yıl sonra, Kemaleddin İbn Hümam Vakfı’nın düzenlediği bir sempozyum sebebiyle Sivas’a gitmek nasip oldu… Alemlerin Rabbi, bana dostlarımı, komşularımı ve daha doğrusu yakın akrabalarımı bin gün sonra yine görme şerefini bağışladı… Havaalanında Sivas’la özdeşleşmiş komşumuz Sevgili Lokman’ın yakın akrabası ve gönüldaşımız Cemal Hoca’nın sevgi ve muhabbetin tüm renklerinin tezahür ettiği gamzeli siması, doğduğum topraklara dönmüş hissini verdi…

Aradan yaklaşık yarım düzine yıl geçtikten sonra, yine Sivaslı komşularımız, dostlarımız ve akrabalarımızla hiç ayrılmamış gibi ilişkilerimiz sıcak ve daimîdir… Hikmet ve irfan merkezi olan bu tarih ve kültür şehri Sivas, bana ve aileme sevgi ve muhabbetin en güzel anlarını yaşattı… Efendimizin (s) ifadesiyle “birbirimize mirasçı olacak” kadar yakın olan Sivaslı komşularımız, bizim için hiç unutamadığımız gönül canlarımız ve “gardaş”larımızdır…



1118 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Emin Kişi ve İstikamet - 06/08/2021
Güvenilir mü’minin dili, küfür, lanet, kaba ve çirkin sözden uzaktır. Haya ve edep emin kimsenin şahsiyetini inşa eder.
Minberlere Ruh Veren Usta - 03/08/2021
Abdestli olarak eline aldığı ceviz ağacından üretilmiş kerestelerine şekil verir ve onlara ruh katar.
Güven dili ve hakikat - 29/07/2021
Güvenin olduğu hallerde fitne ve fesat yoktur. Güven zulmü yok eder, zâlimi hareketsiz bırakır.
İbrahim'in Yakarışı - 21/07/2021
İbrahim’in imtihanları yakarışlarının bir sınavıdır. Her dua ve yakarış İbrahim’i yeni bir imtihan ve mücadeleyle karşı karşıya bırakır.
Zaman ve Ezan - 21/07/2021
Akıllı ve başarılı kimse, ömrünü ve zamanını fayda üzerine kuran kişidir. O bilir ki; zaman, sahip olunan en değerli hazinedir.
Zaman ve Ezan - 07/07/2021
Zaman, hızlı geçen bir akıştır/süreçtir. Hız arttıkça zaman azalmaktadır.
Zamanın Kıyameti - 04/07/2021
Ömür, ilim, mal, beden, zamanla doğrudan ilişkilidir. Ömür insana ve varlığa faydalı ise, zaman bereketli geçmiş demektir.
Zamanın değeri(ni ölçmek) - 23/06/2021
Zamanı değerlendirmek, irade ve tercihle gerçekleşmektedir. Dikkat edilmesi gereken husus, her şeyi uygun bir vakitte ve yeri geldiğinde yapmaktır.
İdealist muallimler - 18/06/2021
Eğitim sisteminin gerçekleştiği ortam, mekteptir. Ancak mektep, hayatın kendisidir.
 Devamı
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam62
Toplam Ziyaret185884
Etkinlikler
YENİ ÇIKAN ESERLER
          


                                 






                                             


                                               
                                                                                        
                                                      
                                                   
     





Yayımlanan Eserler


Sayıların Gizemi ve Tasavvufun Dinamikleri
Bayram Ali Çetinkaya
İnsan Yayınları


   İlkçağ Felsefesi Tarihi
Bayram Ali Çetinkaya 
İNSAN YAYINLARI









Yitik Bilgi ve Hikmet
Bayram Ali Çetinkaya





İslam Medeniyetinin Dinamikleri
Bayram Ali Çetinkaya
 İNSAN YAYINLARI



İrfan ve Hikmet Peygamberi 
Bayram Ali Çetinkaya
   İNSAN YAYINLARI
   



   Şems-Mevlana Dostluğu
     Bayram Ali Çetinkaya
     İNSAN YAYINLARI
      


Medine'den Medeniyete

Bayram Ali Çetinkaya
İNSAN YAYINLARI