Randevularda insanları bekletmek, arkadaşlık hakkı olduğu kadar kul hakkı kapsamına girmektedir. Böyle bir durumla karşılaşan, muhatap olduğu hali, bir başkasına yapma hakkını da kendisinde görme yanlışlığına düşebilir. Dolayısıyla bu menfi davranış daha da yaygınlık kazanma riskini taşımaktadır.
Telefon, mail ve mektuplara cevap alamamak, görüşme talebinde bulunanın zihninde “benimle görüşmek istemiyor, artık onu aramamalıyım, hatta telefon kayıtlarımdan silmeliyim” gibi evhamlara neden olabilir.
Münafıklığın tanımını Hz. Peygamber (s), yüzlerce yıl önce yapmıştır. Ümmetini de bu konuda uyarmıştır:
“Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman yerine getirmez ve ona güvenildiği zaman hıyanet eder.” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai/Camius-Sağir, İmam Suyuti, H. No: 25)
Hatta bu hadise Müslim, şu ürkütücü ifadeleri de ilave etmektedir:
“Oruç tutup, namaz kılar ve Müslüman olduğunu iddia etse bile” (Cem’ul-Fevaid: H. N: 8099). |
27.09.2022 |
Hz. Peygamber’in (s), Muaz b. Cebel’e yaptığı nasihatler, gerçekten her birisi birer hayat rehberi olacak niteliktedir. Bu nasihatler, Allah’tan korkmak ve sakınmakla başlar ve vad edilenin yerine getirileceği bildirisi ile devam eder. Herkese selam vermek erdemli bir davranıştır. İyi, hayırlı eylemlerde bulunmak, öksüz ve yetimlere merhamet etmek, tatlı sözlü olmak, Kur’ân’ı okuyup anlamak Müslümanın vasıflarındandır.
Ahiret severek onun hesabından çekinmemek, doğruyu yalanlamak, günahkâra itaat etmek, adaletli yöneticiye isyan etmek ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak Müslümanın kesinlikle yapmaması gerekenlerdir. |
25.09.2022 |
Hastalık, zor ve çetin zamanlar, imtihan anlarıdır. Bu imtihanların altında insan, destek ve yardımlara en çok muhtaç olduğu dönemlerdir. Ne büyük nimete sahibiz ki, Yaratan’a inanıyor ve O’nun kulluğuyla şeref duyuyoruz. Âlemlerin Rabb’i, kimsesizlerin kimsesi, hiçbir güç ve kudretin yapamadığı yardım ve desteği verendir. O, gerçek yol arkadaşı ve gerçek dosttur (er-Refîk). O öyle bir dosttur ki, kolaylaştırır, hayırla muamele eder, yumuşaklığı ve merhameti sınırsızdır. Kullarına hayrı ve iyiliği dağıtırken, bir beklenti içinde olmaz. Yine O Allah, öyle bir dosttur ki, gücenmez, üzülmez, terk etmez, aceleci değildir, İyilik karşısında mükâfatları sınırsız ve sürekli verendir. Kötülükler karşısında En Büyük Sabır Sahibi (es-Sabûr) olarak, “dostlarını” bağışlayan ve affedendir.
Nihayetinde Hakk Teâlâ, bizleri nasıl insan olacağını anlatan bir mürebbi, terbiye edendir. (Rabb). İnsanın ne kadar olumsuzlukları var ise, onu Yaratan ise tüm bu olumsuzluklardan müstağnidir. |
24.09.2022 |
Dost ve arkadaş, kişinin aynı zamanda inanç ve hayat felsefesini belirler. Zira insan “sevdiği ile beraberdir.” Bu beraberlik hem dünyada hem de ahirette olacaktır. Onun için inanç alanlarının içerisinde bulunmayanların dostluğu, mümine hayır getirmeyecektir. Dolayısıyla dostluklara azami dikkat göstermek gerekmektedir.
Allah’a karşı gelmekten korkanlar ve istikamet üzere dosdoğru yol üzerinde olanlarla yolculukları sürdürmek, inananlar için büyük maslahatlara vesile olacaktır. “Keşke”ler içerisinde yanlış dostlukların pişmanlığını yaşamamak gerekir. Bilelim ki, en yüce dost (Refik-i Âlâ) ve onun Habib’inin sevgisi, bütün sorun ve problemlerin çözüm yeridir. Geçici ve menfaat üzerini kurulan arkadaşlıklar, ateşin samanı yakması gibi bir anda veya zor zamanlarda kaybolur. Allah’ın dostluğu, O’nun yarattıklarından gelebilecek her türlü korku, üzüntüyü berhava edecek yegâne güçtür. Şeytanın dostluğu ise, sonu ziyan ve hüsranla neticelenecek olumsuzluklara sebebiyet verecektir. |
23.09.2022 |
Yardımların en kötüsü, gösteriş için yapılan infaktır. Yardım isteyeni geri çevirmek ne kadar erdemsiz bir davranış ise, Allah’a ve öte dünyaya inanmayan gibi, yapılanı başa kakmak ve eziyet ederek, hayrı boşa çıkarmamak gerekir. Hakk Teâlâ, bunu, üzerinde az bir toprak bulunan bir kayanın haline benzetir. Yağmurun hızlı yağan taneleri az olan o toprağı, kayanın üzerinden temizler, onu katı bir taş halinde bırakır. “Ey iman edenler! Sadakalarınızı; insanlara gösteriş için malını harcayan, Allah'a ve âhiret gününe inanmayan kimse gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayın. Çünkü onun bu gösterişinin hâli, üzerinde az bir toprak bulunan bir kayanın hâline benzer ki, ona şiddetli bir yağmur isabet edince, üzerindeki toprağı temizleyip kendisini katı bir taş hâlinde bırakır. Onlar, yaptıkları şeylerden hiç bir sevap kazanamazlar. Allah, kâfirler topluluğuna hidâyet etmez.” (Bakara, 264). |
22.09.2022 |
Yardımların en kötüsü, gösteriş için yapılan infaktır. Yardım isteyeni geri çevirmek ne kadar erdemsiz bir davranış ise, Allah’a ve öte dünyaya inanmayan gibi, yapılanı başa kakmak ve eziyet ederek, hayrı boşa çıkarmamak gerekir.
Hakk Teâlâ, bunu, üzerinde az bir toprak bulunan bir kayanın haline benzetir. Yağmurun hızlı yağan taneleri az olan o toprağı, kayanın üzerinden temizler, onu katı bir taş halinde bırakır.
“Ey iman edenler! Sadakalarınızı; insanlara gösteriş için malını harcayan, Allah'a ve âhiret gününe inanmayan kimse gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayın. Çünkü onun bu gösterişinin hâli, üzerinde az bir toprak bulunan bir kayanın hâline benzer ki, ona şiddetli bir yağmur isabet edince, üzerindeki toprağı temizleyip kendisini katı bir taş hâlinde bırakır. Onlar, yaptıkları şeylerden hiç bir sevap kazanamazlar. Allah, kâfirler topluluğuna hidâyet etmez.” (Bakara, 264).
|
22.09.2022 |
Müslümana düşen görev, karşılaştığı olumsuzluklara kin ve öfke gibi aklî faaliyetleri durduran vasıflarla mukabelede bulunmamaktır. Kötülüğü nasıl bertaraf edebilecekse, onunla karşılık vermemelidir. Yani şerri, “en güzel olan şeyle” uzaklaştırmanın formüllerini bulmalı, adalet ve vicdan gibi iki önemli yargıcın kararlarına müracaat etmelidir. Zira nefis ve şehvetleri tanrılaştıran modern insan, kendisine karşı yapılan olumsuzlukları unutup üzerine bir sünger çekmemektedir. Bunun verdiği acıyla günü geldiğinde mutlak şekilde “hesabını soracağı”, intikam alacağı hayaliyle sabırsızlanmaktadır.
Ancak unutmaktadır ki, kendisine yapılan kötülüğün aynısını veya daha fazlasını yaptığında, karşısındaki “rezilin” seviyesine düşmektedir. Onun gibi olmanın, kendisine bir kazanç ve getirisi bulunmamaktadır. |
20.09.2022 |
Zulme maruz kalındığında yardımlaşarak haklara ulaşmak ve onları elde etmek mümkündür. Haksızlık karşısında, yapılması gereken, ancak zulmün misliyle olabilir. Fazlası, başka bir zulmün kapılarını aralar. Her şeye rağmen övülen ve tavsiye edilen bağışlamak ve helalleşmektir.
Zâlim, her şeye Güç Yetiren’in (Kadîr) gazabına muhataptır. Sabrederek eksiklikleri affetmek, yüce gönüllülerin şanındandır.
“Onlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirleriyle yardımlaşırlar. Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim affeder, bağışlarsa onun mükâfatı Allah'a aittir. Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez. Zulme uğradıktan sonra hakkını alan kimseye gelince, işte onların aleyhinde ceza vermek için herhangi bir yol yoktur. Yol ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler aleyhinedir. İşte onlar için acı bir azap vardır. Her kim de sabreder ve kusuru bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.” (Şura, 39-43) |
18.09.2022 |
Kardeşinin zor zamanlarında bir sıkıntısını giderenler, ahirette ayakların kaydığı zamanda, yere sağlam basanlar olacaktır. Ayıplar karşısında kör olanlar ve bu eksikleri kendi eksiği gibi gizleyenler, “diri olarak gömülmüş bir kız çocuğunu” kumların içerinden çıkararak nefes verip hayatla buluşturanların ecriyle karşılık bulurlar.
İnsanlara iyiliği emretmek ve tavsiye etmek, kendi üzerimizdeki sorumlulukları daha da ağırlaştırmaktadır. Zira yap(a)madığımız şeyleri, başkalarına söyleyeme hakkımız yoktur. Anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara, yakın ve uzak komşuya, yakın arkadaşlara, yolculara ve kendi aile fertlerine yapılan hayır ve hasenat, En Büyük Terbiyeci Rabb’imizin bizden bekledikleri arasındadır.
Bununla birlikte, konuşurken herkese güzel sözlerle hitap etmek ve Müslümanı bütün kötülüklerden koruyan namazı kılmak ve fakirin zengin olandaki hakkı olan zekâtı vermek, güzelliklere güzellik katan ilahî emirlerdir. |
17.09.2022 |
Karşılık beklemeden vermek, sadaka ve infak, hayırların en güzelidir. Günahlardan arınmanın yolu, dünyevî ve uhrevî güzelliklerle karşılaşmanın da formülüdür. Ancak verirken, gözü arkada kalmadan vermek, “sağ elinin verdiğini sol elin görmeyeceği” gizlilikte vermek gerekir.
“Eğer sadakaları gizler de onları öylece fakirlere verirseniz, bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmını örter.”(Bakara, 271)
“Sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak şekilde gizli sadaka verenlerin, ahirette arşın gölgesinde gölgeleneceklerini haber vermiştir.” (Tecrid, II, 620).
Bunun mükâfatı gölgelerin bulunmadığı günde, serinlikler içerisinde ebedî mutluluğun hazzına varmakla gerçekleşir. İyiliğin tamamlanması bir süreçtir. Onda acele etmek gerekirken, bir taraftan onu önemsiz göstermek; diğer taraftan onu çok değerli bir mücevheri gizleme hassasiyetiyle açıktan, alenen göstererek yapmama titizliğinde bulunmak.. |
15.09.2022 |
2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 ![]() |