29.04.2021 |
Nefsin terbiyesi olan oruç, sabırla ihtirasın hedeflerinden korunur, oklarını bertaraf eder. Sâim, orucun kalkanıyla her türlü şer ve kötülüğün saldırılarından emin olur. Samimiyet, onun ruh ve bedeninde tecessüm eder (cisimlenir).
Oruç, Rahman’ın sabır nimetidir. Hakk Teâla, oruçlunun üzerine sabır yağdırır. Bilir ki, yarattığı başkasına kul olmamaktadır. Sabırla tutulan oruç, alemlerin Hâkimi’ne götürür, masivaya taşır. Hakikate ulaştırır; şahsiyet ve kimliği inşa eder. Karakter, oruçla terbiye edilen nefis putunu kırar. Ruhu yüceltir, mananın hükümranlığını ilan eder.
Oruç, boğun eğmektir, secde etmektir. Gönülden gelen Hakk’ın sesini bütün bedene yaymaktır. Bunun için sabır gereklidir. Sabretmek ve tahammül etmek, tüm tehlikeleri ortadan kaldırır. Hileler ve desiseler, Hüda’nın tuzaklarıyla derinlere gömülür. |
22.04.2021 |
Mektep öğrenme ve öğretme merkezidir. Bundan dolayı Topçu, öğrenmeyi bir çıraklık olarak niteler. Şu halde mektep de bir çıraklık mekanıdır, yani bir anlamda tezgâhtır. Bu maarif tezgâhında usta yapar, çıraklar ise onun yaptığını tekrarlaya tekrarlaya kemâlata ulaşır. Bir bakıma usta verici, çırak ise alıcıdır. Usta ve üstat, hayat boyunca tüm birikimini ve tecrübesini çırağa aktarır. Çırak ise, var olan bütün potansiyeliyle verileni eksiksiz almaya çalışır.
Nurettin Topçu için mektepte ustadan alınanlar, çok önemli bir hazinedir. Alınan ders, içinde en değerli kıymetleri barındırır. Onun için mektepte alınan ders, Topçu’nun ifadesiyle ‘ya bir tasavvurdur, hayale mal edilir; ya bir hünerdir, ele mal edilir; ya bir iradedir, iktidarımıza ilave edilir; ya bir aşktır, kalbe doldurulur. Bunlardan biri halinde benliğimize girmeyip sadece hafızada, şuurun dışına asılı bir küfe yük halinde duran bilgiler verici öğretim, faydasız ve mânâsızdır.’ |
22.04.2021 |
Topçu, yeni özgün bir mektep arayışındadır. Zira bu mektep, Hakk’a götüren bir yol ve aydınlığa açılan bir kapıdır. Ancak düşünürümüz, mektebin bugün için gençliğe ‘karakter mayası aşılamadığına’ dikkat çekmektedir. Bundan dolayı millî mektebin gerekliliğini savunan Nurettin Topçu, ruh ve ahlâk mektebi inşasına inanmaktadır. Ona göre, ‘yeni mektep, düşünen ve seven insan yerine usta adam, çok kazanan adam yetiştirecektir. Lakin bu insan, içinde bunaldığımız bu karanlıktan bizi kurtaramayacak.’
Yapılması gerekeni Topçu, ‘insan mektebi’ inşa etmekle tasvir etmektedir. İnsan mektebi bizi ruhumuza kavuşturacak okuldur. Bu okul, Nurettin Topçu’nun ifadesiyle ‘her hareketimizin ahlâkî değeri olduğunu tanıtsın; hâyâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin.’ |
16.04.2021 |
Nurettin Topçu, modern zamanlarda Amerikan eğitim sistemini model alan birtakım münevverlerin varlığına dikkat çekmektedir. Amerikan maarif sisteminin tercih edilmesi sonucunda Türkiye’deki ruhçu anlayışlar, maddeci anlayışlara doğru bir sürece evrildi. Topçu’ya göre ruhun boğulmasıyla birlikte milletin ruhunun hayat damarları tıkanarak, nefessiz kaldı. Ahlâk ve kültür gerileyerek pozitivist ve materyalist eğitim sistemi, fen ve teknik merkezli olarak kaldı. Dolayısıyla çocuk ve gençlerin, harf devriminin etkisiyle birlikte millî kültürle olan bağları koptu. Kültür ve dilin yitirilmesi, felsefî düşünceyi sönük hale dönüştürdü. Zira felsefenin ve hikmetin ana kaynağı din ve kültür iken, onların kaybolmasıyla özgür ve özgün düşünce alanında istenilen gelişmeler kaydedilemedi. |
11.04.2021 |
Gençliğin hayat serüveninde yaşadıkları ümitsizlikler ve başarısızlıklar, Topçu’nun gözünden kaçmaz. O, yaşananların gençliğin yollarını şaşırarak onları başka ümitsizlik ve imansızlık mecralarına taşıdığı düşünür. Nitekim onun ifadesiyle ‘Kendine güvensizlik, kuvvete teslim eder. İradenin gevşemesi kaderci yapar.’
Umudunu yitirmiş yeni nesil, Batı’ya öykünerek yaratıcı ve üretici kabiliyetini kullanmaz, taklitçiliğin basit faili haline dönüşür. Kayıp yüzyılları sırtında taşıyan bu gençlik, çağdaşlaşma hamlelilerinin kurbanı olmaktan kurtulmaz.
Sorunların çözümü konusunda arayışları hatırlatan N. Topçu, hayatın bütün evrelerinde bir mücadeleden bahseder. Hayat ve fikir savaşında, düşmanın silahını kullananları eleştirir. Zira ona göre ‘Ruh ve dava cephesinde düşmanlarla aynı silahları kullanmanın düşman ruhuna minnettarlık olduğunu bilmediler. Düşmanın başvurduğu vasıtalarla anlaşmanın sonunda düşman ruhuna teslim oluşun gerçekleşeceğini düşünmediler. |
04.04.2021 |
Yaşadığı dönem ve ondan önceki üç asır, Nurettin Topçu için, kayıp yüzyıllar olarak görülmektedir. Kayıp ve ruhtan uzaklaşılan bu asırlarda, en büyük hasar gençlik üzerinde gerçekleşir. Gençlik, Topçu’nun gözünde, ‘geleceğin tohumudur.’ Her dönem gençliği, kendi enerjisini harcayabileceği bir ortamda hayatını sürdürür.
Bizim gençliğimizin kendine örnek aldığı Batı, gençlik çağını on dokuzuncu yüzyılda romantizm içinde geçirdi. Siyaset, hukuk ve ahlâkta derin izler bırakan romantizm, etkisiyle Batı’ya gençlik dönemini yaşattı. Bu haliyle Batı, dünyanın önemli coğrafyalarını tesiri altında bıraktı. Böylece Topçu’ya göre, ‘Batı’nın Beethoven, Goethe, Lamartine ve Hugo gibi hiç ölmeyecek çocukları, ruh dünyasında ebedî gençlik aşısı yaptılar; yeryüzüne ümit, aşk ve iman ışıklarını serptiler.’ |
04.04.2021 |
Şu halde, yurt dışına öğrenci gönderirken iki yüzyıllık tecrübeyi göz önünde bulundurarak stratejik ve analitik bir yöntem izlemek gerekmektedir. Eğitimi ve uzmanı ülkemizde olmayan, ancak yurt dışında alınabilen sahalarda, ülke dışına talebe göndermemiz yerinde olacaktır. Giden öğrenciyi yurt dışındaki danışmanın yetkisi kadar ülke içindeki rehberine de aynı seviyede sorumluluk verilmelidir. Sadece diploma ve çıkış belgesi istenmemelidir.
Uzun bir eğitimin sonuçları, gerekirse bir komisyon önünde belirli aralıklarla değerlendirilmelidir. Yurt dışından gelen öğrencilere yerinde rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmelidir. Onları sadece hizmet alan ‘müşteri’ gibi görmemek, medeniyet tasavvurumuz açısından çok önem arz etmektedir. Dil, kültür ve medeniyetimizle ilgili bilgi ve malumatla onları donatarak ülkelerine yolcu etmemiz, evrensel iddiaları olan ülkemiz için hayati derecede ehemmiyetli bir husustur. |
24.03.2021 |
İki asırdan fazla bir zamandır yurt dışına lisans, yüksek lisans ve doktora yapmak için gönderilen öğrencilerin, bir kısmı hiç dönmedi, bir kısmı eğitimini bitiremeden döndü, bir kısmı da başarıyla bitirerek döndü. İyi bir rehberlik ve danışmanlık hizmeti yapıl(a)madığı için, giden öğrencilerin eğitimleri ve yaptıkları tezler yeterince sorgulanmadı, araştırılmadı. Özellikle doktora tez konuları, çoğunlukla gittikleri ülkelerdeki danışman hocalarının ‘ceberut’ oryantalist tavırları sebebiyle bize ait mevzulardan oluştu.
Kimi istediği konuyu bitirmeye daha elverişli olsun diye, İslâm, Osmanlı ve Türkiye’yle ilgili mevzuları almayı tercih etti. Danışmanları da bir ‘oryantalist’ gibi, kendilerini, yani Batı’yı (Avrupa’yı) ve onunla ilgili konuları tez konusu olarak çalıştırtmadı. |
19.03.2021 |
Ermeni cemaatinden gelen talep üzerine, Paris’te Mekteb-i Muradyan isimli bir okul daha açılır. Ders müfredatı ve okutulacak kitaplar, Osmanlı Maarifince belirlenir. Ermeni öğrenciler, kendilerinin din dersi alamadıkları şikayetinde bulunurlar. Bunun üzerine İstanbul’dan Ermeni Gregoryan Patriği’nden papaz talep edilir.
Mekteb-i Osmanî bünyesinde Hıristiyan öğrenciler için bir ibadet yeri hazırlanır ve İstanbul’dan maaşı Osmanlı devletinden karşılanmak üzere bir papaz gönderilir. Onların Türkçe dersini de Mekteb-i Osmanî’nin hocası Selim Salim Efendi verir.
Gerçekte Avrupa’ya ilk öğrenci gönderen Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dır. Osmanlı’dan on yedi yıl önce 1813 yılında, Mehmet Ali Paşa, İtalya’nın Milano, Floransa ve Roma şehirlerine askerlik, harp gemileri inşası, matbaacılık, hendese ve diğer yeni teknikleri öğrenmeleri için, -ilk on yıl içinde- yirmi sekiz öğrenciyi, gözetmenleriyle birlikte gönderir. Böylece kontrollü bir öğrenci gönderilmesi gerçekleşir. |
11.03.2021 |
1 ... 7 8 9 10 11 12 13 14 15 ... 48 |