Kasım Baba, İstanbul’a dönüp Bereketzade Cami’sinde vazifeye başladığındaki duygularını ve bu duygularla yaptığı hizmetleri anlatırken adeta başka bir aleme gidiyor, büyük bir manevî hal ve zevki yaşıyor:
“Bereketzade’ye geldiğimde, orada dedim ki ‘Allah’ım artık istediğim ortamı yakaladım. Bereketzade’de beş tane talebeyle başladım. Beş talebeden birisi müftü, birisi Sarıyer’de müftülük yaptı, bir tanesi de Eyüp İmam Hatip Lisesi’nde öğretmen, Gebze’de Milli Eğitimde, Amasya Taşova’da onları 38 yıldır takip ediyorum. Çocuklarının kaç tane olduğunu takip ediyorum…İstanbul’un her hastanesinde bir doktorum var…” |
13.04.2025 |
Rıza makamında olmanın yüceliğini anlatan Kasım Baba, çıkar, gösteriş, bir amaca yönelik yapılan ibadetin ve kulluğun, Hakk nazarında bir değeri olmadığını bildirir. O, hiçliğe ulaşmanın kıymetini anlatır: “Adamın biri bir iki rekât namaz kılar cennete gider, sen iki bin rekât kılarsın da bir şey olmaz. Çünkü maksatlı kıldın kardeşim. Maksatlı ibadet pek geçerli ibadet değil… İlahî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî… Yani şimdi işin içerisinde ben çalışırım, ama benim yevmiyem kaç para diye soramazsın. Onun için hiç olmak lazım, yokluk. Yokluk tasavvufun en yüksek mertebelerinden biridir. ‘Lâ ilâhe İllallahu vahdehû lâ şerike leh’ diyorsun yahu. Allah’ın varlığının yanında hiç kimse varım diyebilir mi? O yokluğu bir kabul etsek hendeği atladık işte… Adam gururlanıyor, tesbihi alıyor eline camide, ‘görün beni, görün beni’ diye tesbih çekiyor. Yahu kardeşim riyaya giriyorsun, git evinde yap bunu, git bir köşede yap kimse görmesin seni! Ya şer’î hüküm de böyledir. Şer’î hüküm ile tasavvufî hüküm arasında fark yoktur |
12.04.2025 |
Sahte mürşitler ile gerçek mürşitlerin ayrılması gerektiğini düşünen Kasım Baba, Peygamber ahlâkıyla kemale ermenin imkânını tasvir eder. Böylece o, enbiya ve peygamberlerde mucize, evliyaullahta keramet ve nihayet insanda feraseti öne çıkarır: “Gerçek mürşit ise Kur’ân-ı Kerim ile Peygamber ahlâkıyla, sünnetiyle, bir elinde Kur’ân bir elinde sünnet olan yani Peygamber Efendimizin 23 senelik ahlâkı elinde, bununla beraber yürüyor. Oğlum sağa sapma, sola sapma, doğru yürü arabana iyi bak, kendine iyi bak diyor vs... Bunlar insanları ruhen de terbiye eden insanlardır. İşte diyoruz ya enbiyada mucize, peygamberlerde mucize, ehlullahta da keramet, müminlerde de feraset olur." |
12.04.2025 |
Kibir, enaniyet, bölünme ve kamplaşma büyük tehlikeler barındırmaktadır. Bundan dolayı Kasım Baba tevhid üzerinden bu ittifakların sağlanmasının lüzumuna dikkat çekmektedir: “Bugün ben cemaatlere baktığımda Müslümanların genelde bu duruma düştüğünü görüyorum. Kibirlenen ve ‘ene’ diyen her cemaat parça parça bölünmüş ve gruplara ayrılmış durumda. Herkes yaptığı hizmetlerle övünmekte, kibirlenmekte; böylelikle diğer gruptakilere karşı üstünlük taslamakta… Bu ise tevhid inancına ters düşüyor ki o zaman cemaatleşmeyi yanlış anladınız demektir. Cemaatleşmek, hizipleşmek ve kamplara bölünmek değildir. Küçük cemaatlerin birleşmesi ile büyük bir ‘Ümmeti Muhammed’ cemaati olur. Bu zamanda bunun önünde engel olan bütün cemaatler tehlikededir, bilerek veya bilmeyerek… |
11.04.2025 |
Müslümanlar arasındaki iletişim zayıflığı ve kopukluğu, Kasım Baba’yı üzmektedir. İnananların yaptıkları üretim faaliyetleri ve girişimleri konusunda birbirleriyle sürekli irtibat içinde olmalarının ve haberleşmeleri Kasım Baba’nın önemsediği tavsiyeler içindedir: “Müslümanların en büyük hatası -ki dünyadaki Müslümanların hepsi bu hatayı işlemiştir- hiçbir Müslüman diğer Müslüman’la muhabereleşmiyor. ‘Sizin köyde ne var ne yok, siz de ne yetişti, elmalar nasıl, armutlar nasıl, soğanlar nasıl, patates nasıl, fasulye oldu mu? İstanbul’da ona göre adam bulayım, ona göre müşteri bulayım, sana yardımcı olayım, ben yapmayayım da sana yardımcı olayım’ demiyorlar.” |
11.04.2025 |
Kabiliyet ve yeteneklerine göre insanların eğitimine dikkat çeken Kasım Baba, sporun da bir ahlâk ve edep vasıtası olduğunu düşünür. Nitekim gençliğinde sporla ilgilenen Kasım Baba, büyük güreşçi Yaşar Doğu’nun öğrencisi olur. Bu dönemde kendi kilosunda Türkiye şampiyonu olur. On sekizden başlayıp yirmili yaşlara kadar güreş sporuyla uğraşan Kasım Baba, medresedeki hocası Yusuf Ziya Efendi’nin ona “bir tercih yapacaksın ya spor ile uğraşacaksın ya da talebeliğe devam edeceksin. İkisini bir arada sürdürmen mümkün değil” sözleri üzerine güreşi bırakır. Anlatılanlara göre, hocasının ikazından sonra da, Kasım Baba bir müddet gizlice güreşle ilgilenir. |
11.04.2025 |
Başlangıçta okunmuş gazete kâğıdı toplayan öğrenciler, bu gazeteleri satıp geliriyle bursların kaynağı olur. Kasım Baba, Bereketaze’deki öğrencilere temin edilen bursların hikayesini kendi şöyle anlatmaktadır: “Bereketzade’de yaklaşık 25 sene evvel senin de içinde bulunduğun öğrencilerimiz okunmuş gazete kâğıdı toplamaya başlamışlardı. Bu toplanan gazete kâğıtları satılıp bir gelir temin edilerek üniversitelerde okuyan öğrencilere karşılıksız burs olarak veriliyordu. Özellikle gurbete gelmiş ve sıkıntı içinde eğitimini sürdüren bu gençlere yardım yapmayı kendimize vazife saymıştık. İlk burs faaliyetimiz 35 öğrenci ile başlamıştı. Bizler öğrencilerimizden bizlere bağlılık değil ülkelerine, milletine bağlılık bekliyorduk. Aramızdaki hukukumuz da sadece burs alışverişi ile sınırlı idi.” |
10.04.2025 |
Bereketzade Cami’sinde Kasım Baba, üç idealini gerçekleştirmek için Hakk Teâla’ya dilekte bulunur: 1) Bu dergâha gelenin karnı doyacak. 2) Dergâh hiç kimse tarafından hiçbir şekilde rahatsız edilmeyecek. 3) Dergâhımıza gelen şifa bulacak... Bu hayalleri Allah’ın izniyle gerçekleşir. Bereketzade Camisi, gerçekten Ramazan ayında her gün iftarlara mekânlık yapar; Türkiye’nin her tarafından gelenlerin sohbet dinlediği ve zikirlerle şifa ve deva bulduğu bir yer olur. Yine dergâh üniversite gençlerine verilen burslarla binlerce talebenin eğitimini tamamlamasına vesile olur. Öğrencilerin meşrep, mezhep ve dinine bakılmaksızın maddî desteklerde bulunulur. Kasım Baba için en mutlu gün, bursların dağıtıldığı zamanlardır. Üniversite öğrencilerine burs desteği aralıksız bugün de sürmektedir. |
10.04.2025 |
Halamın ifadelerine göre, Babaannemin kıyafetlerinin içinde olduğu büyük bir valizi bulunmaktaydı. Halam, bu valize Babaannemin bütün kıyafetlerini yerleştirmiş; Selami Amcam da bu elbiseleri ihtiyaç sahibi olan uygun yerlere ulaştırmış. Yalnız bu giysilerden birisini, Necmiye Halam vermemiş. Bu kıyafet, Dedemin manifatura dükkanından gelen pazenden yapılmış bir namaz elbisesi idi. Mukadder Yengemin diktiği bu namaz elbisesi, belki bir hatıra olarak kalsın diye verilmemişti.
Babaannemin namaz elbisesini, Halam bir müddet sonra kendi evine getirmiş, namazlarını annesinden kalan hatıra eşliğinde eda eder olmuştu. Ramazan ayını yaşadığımız şu günlerde, Konya’da yaşayan Necmiye Halamı aradığımda, kendisine Hz. Mevlânâ’yı ziyaret edip etmediğini, Selimiye Camisi’nde namaz kılıp kılmadığını sorduğumda başından geçen yaşadığı sıra dışı şaşırtan bir olaydan bahsetti. |
09.03.2025 |
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 ... 50
|