Rahmetli Babaannem (yakınlarının ifadesiyle Fadık Hala) itikatlı ve ibadetini aksatmayan bir Anadolu kadınıydı. İri yarı, boylu, çalışkan olan Babaannemin, baş örtüsünün etrafında kalın bir urgan gibi duran sarılmış tülbent bulunurdu. Üzerine farklı renkten elbiseler giyen Babaannem, Dedemin manifaturasından gelen birbirinden güzel Denizli basmalarından yapılmış kıyafetleri tercih ederdi. Elbisenin altında yine basmadan yapılmış geniş bir alt pantolon varken, ayağında mevsimine göre tabanı sert köseleden ve üstü de işlenmiş deriden yapılmış siyah mestleri bulunurdu.
Ağa bir babanın kızı olması, onu ev içinde de dirayetli ve vakur bir hanımefendi haline dönüştürüyordu. Dedemle beraber uzun bir ömür ve birliktelik sürdürmüşlerdi. Çocuklarına ve biz torunlarına erdem, adap ve erkanı öğretmişlerdi. Her ikisi ibadete düşkün mü’min insanlardı. Dedemin on yıl, babaannemin ise yedi yıl üç ayları tuttuğunu rahmetli babam ve halamın ifadeleriyle öğrenmiştik.
Necmiye Halamın anlattığına göre, Babaannemin vefatıyla birlikte, bütün kıyafet ve eşyaları ihtiyaç sahiplerine dağıtılmıştı. 2012 yılında (30 Mart) seksen dört yaşında iken Babaannem, Tacettin Amcamın evinde sabah namazı için abdest almaya kalktığında ayakta iken düşüp emanetini Yaratan’a teslim etmişti.
Halamın ifadelerine göre, Babaannemin kıyafetlerinin içinde olduğu büyük bir valizi bulunmaktaydı. Halam, bu valize Babaannemin bütün kıyafetlerini yerleştirmiş; Selami Amcam da bu elbiseleri ihtiyaç sahibi olan uygun yerlere ulaştırmış. Yalnız bu giysilerden birisini, Necmiye Halam vermemiş. Bu kıyafet, Dedemin manifatura dükkanından gelen pazenden yapılmış bir namaz elbisesi idi. Mukadder Yengemin diktiği bu namaz elbisesi, belki bir hatıra olarak kalsın diye verilmemişti.
Babaannemin namaz elbisesini, Halam bir müddet sonra kendi evine getirmiş, namazlarını annesinden kalan hatıra eşliğinde eda eder olmuştu. Ramazan ayını yaşadığımız şu günlerde, Konya’da yaşayan Necmiye Halamı aradığımda, kendisine Hz. Mevlânâ’yı ziyaret edip etmediğini, Selimiye Camisi’nde namaz kılıp kılmadığını sorduğumda başından geçen yaşadığı sıra dışı şaşırtan bir olaydan bahsetti.
Haftada en azından bir defa Hz. Mevlânâ’yı ziyaret eden Halam, burada okuduğu Kur’ân ve yaptığı duadan sonra, genellikle türbenin yanındaki Selimiye Cami’sinde öğle namazını kılıp tesbihatta bulunur.
Selimiye Camisi, şehzade II. Selim’in Konya Valiliği sırasında 1558 yılında yapımına başlanmış ve 1567 yılında tamamlanmıştır. Cami, Mimar Sinan’ın baş mimarlık vazifesi sırasında yapılmasına rağmen, onun hiçbir otobiyografisinde bulunmamaktadır. Klasik Osmanlı mimarisinin Konya’daki en güzel örneklerinden birisi olan Selimiye Camii, plan açısından İstanbul’daki Fatih Camisine benzerliği ile öne çıkmaktadır. Mavi mermerden yapılmış mihrabı, beyaz mermerden yapılmış minberiyle Selimiye Camii, etrafına yapılan şadırvan ve imarethanesiyle bilinmektedir. Caminin batısında konumlanan şadırvan ve imarethane, zaman içerisinde yıkılmış, yerine park yapılmıştır. İmarethanede misafirler ve ihtiyaç sahipleri için iki öğün yemek verilmesi, padişahların himayesinde on dokuzuncu yüzyıla kadar devam etmiş güzel bir gelenek olarak varlığını korumuştur.
İşte yaklaşık dört elli yıllık Selimiye Cami’sine gelen Necmiye Halamın bir husus dikkatini çeker. Ramazan ayının maddî ve manevî yoğunluğu içindeki kadim Camide, gelenlerden birkaç kişinin pantolon üzerine giymek için etek ve elbise arardığını görür. Ama onların namaz kılmak için üzerlerine giyecek bir kıyafet bulamadıklarını fark edince üzülür, ama o an için yapacağı bir şey yoktur. Halamın o an aklına Babaannemin namaz elbisesi gelir. O namaz elbisesini Selimiye Camisine getirmesinin iyi olacağını düşünür.
Bu arada Necmiye Halamın yakın bir arkadaşı kutsal topraklar Mekke’ye umreye gider.
Halam, Babaannemin namaz elbisesini camiye getirmeye niyet eder. Sahura kalktığında namaz elbisesini yıkar ve Selimiye Cami’sine götürürüm niyetiyle uyur. Gece rüyasında Mekke’de olduğunu ve yanında huzur içinde bulunan Babaannemi görür. Yine umreye giden arkadaşıyla rüyasında Mekke’de karşılaşır.
Gördüğü rüyadan çok etkilenen Necmiye Halam ‘ben elbiseyi götürmeden onun ecri anneme ulaştı’ diye rüyayı yorumlar. O, rüyasını bana anlattığında ağlıyordu ve tabii ki ben de gözyaşlarımı tutamadım, ağladım. Halamla aynı gün içerisinde görüştüğümüzde otobüste olduğunu Selimiye Cami’sinden evine döndüğünü anlattı.
Rüyayı gördüğü gecenin sabahında kalkan Necmiye Halam, Babaannemin namaz elbisesi yanında etekler, namaz örtüleri, seccade ve tespihleri iki poşet içine koyup birkaç otobüs değiştirerek Selimiye Cami’sine yollanır.
Günün dar vakti olduğu için belki iftara yetişemem diye Halam yanına bir şişe su aldığını anlattı. Ben tekrar aradığımda otobüste olduğunu söyleyerek bunları nakletti. Selimiye’de ikindi namazını cemaatle kıldığını ve emanetleri yerine bıraktığını belirten Halam, iftara yakın dönerken evinde yemeği olmadığını, vakti yeterse gidince hazırlayacağını söyledi.
Günün sonunda etkisinde kaldığı rüyayla başlayan süreç, hayırlı bir işi yapmanın manevi zevkiyle sonuçlanmıştı. Necmiye Halam, vefat eden annesine, babasına, abilerine ve tüm Müslümanlara rahmet duası ederek, içi rahat ve huzurlu bir şekilde sıcak yuvasına ulaştı.