Kudüs’ün Cesur ve Kahraman Muhafızları -Salahaddin’in Kardeşleri-
Kadim İslâm şehri Kudüs, kıblelerin birincisi olarak Allah’ın Elçisi Hz. Peygamber’e (s) verilmiş büyük bir hediyedir. Mekke’nin habercisi Kudüs, mukaddes bir emanettir, sadık bir medinedir. Peygamber’in Şehri Medine-i Münevvere’nin kardeşidir. Fethini müjdelercesine Hz. Peygamber’in onun fazilet ve güzelliklerinden muştular taşır, Müslüman yüreklere. Şeddâd b. Evs’in (r.a.) anlattığına göre kendisi Rasûlullah’ın (s) yanındaydı ve can çekiştirmekteydi. O (s): “Ey Şeddâd! Neyin var?” diye sordu. O: “Bana dünya dar geldi!” dedi. O: “Hayır, dünya sana dar gelmeyecek, aksine Suriye bölgesi ve Beyt-i Makdis fethedilecek de inşallah sen ve çocukların oradakilere önderler olacaksınız.” (Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, VII. 289, no: 7162) Hz. Ömer’e nasip olan fetih, Salahaddin’le ikinci fatihini çıkarır. Sultanlar, hükümdarlar, krallar, Kudüs’e hizmet etmenin şerefini yaşarlar. Bilirler ki, Mekke, Medine ve Kudüs inanlar için kutsal emanetlerin başında gelir. “Gidin ve orada namaz kılın” diyen Hz. Peygamber, savaş (o zaman orada Bizans ve Persler arasında savaş vardı), hastalık ve güvenlik sebebiyle buna imkânı olmayanlara “Şayet oraya gidemez ve orada namaz kılmazsanız, oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin!” (Ebu Davud, Salat, 14) diye müjde verir. Ve arkasından ilave eder: “Üç mescit dışında hiçbir mescidi ziyaret için yola çıkılmaz. (Bunlar:) Benim bu mescidim, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa.” (Müslim, Hac, 511) Davud Peygamberin oğlu Hz. Süleyman, Beyti’l-Makdis’in inşasını bitirince Yaratan’dan üç dilekte bulunur. Bunların birincisi, ilahî hükme uygun bir hüküm verme kudreti. İkincisi, kendisinden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk ve saltanat. Üçüncüsü, namaz kılmak için Mescid-i Aksa’ya gelen kimsenin annesinden doğduğu gün gibi günahlarından arınması/çıkması. Hz. Peygamber (s) sonra söyle buyurur: “Süleyman’ın dilediği ilk iki şey kendisine verilmiştir. Üçüncü dileğinin de kendisine verilmiş olmasını umarım.” (İbni Mace, 1408.hadis) Kudüs’ün değeri ve şerefi Hz. Peygamber’in dilinden şöyle ifade bulur: “Güneş hiç kimse için batmaktan alıkonulmaz, ancak Beyt-i Mukaddesi (Kudüs'ü) fethetmek için gittiği gecelerden birinde Yuşa aleyhisselam için batmaktan alıkondu.’’ (Buhari, 2226). Allah’ın Resulü (s), Kudüs’ün sakinlerini ve onların nâil olacakları güzelliklere dair müjdeleri şöyle haber verir: ‘Ümmetimden bir topluluk daima hak üzere olacak ve düşmanlarına kesin bir şekilde üstün gelecektir. Allah’ın emri gelinceye dek şiddetli geçim sıkıntısına düşmeleri durumu hariç muhalefet edenlerin muhalefeti onlara zarar vermeyecektir.’ dedi. (Sahabî) Biz, ’Ya Rasulallah! Onlar nerededirler?’ dedik. Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurdu: ‘Onlar, Beyti’l Makdis’te ve Beyti’l Makdis’in etrafındadırlar’.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 36/657, no: 22320) Kudüs ve sakinlerine müjdeler biter mi? Elbette bereketin ve sırrın merkezi Kudüs için Allah’ın Resulü’ne, sahabisi Sevban’ın (r.a.) sorusu önemlidir: “Ya Rasûlallah! Şayet biz, senden sonraya kalıp sıkıntıya düşecek olursak bizim nereye gitmemizi emredersin?” dedim. Peygamberimiz şöyle buyurdular: “Sana Beyt-i Makdis’e gitmeni tavsiye ederim. Umulur ki Allah, sana oradaki mescide gidip gelecek nesiller verir.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 27/190, no: 16632). Sahabilerden birisi, yerküre üzerinde inşa edilen ilk mescidi, Allah’n Habibi’ne (s) sorduğunda, o: Mescid-i Haram olduğunu bildirir. “Sonra hangisidir?” dediğinde. O: “Mescid-i Aksâ’dır” buyurdular. “Bunların arasında ne kadar zaman vardır?” dediğinde. “Kırk sene” dedi.” (Müslim, Mesâcid 1) Allah’ın güzelleri ve emanetleri olan bu üç mescitte kılınan namazlar bir başkadır, manevi zevkleri anlatılamayacak kadar yüksektir. Kılınan namazlar ve yapılan dualar, diğer bütün mescitlerden farklıdır, tarifsizdir. Rasulullah’ın hikmetli ifadesiyle “Kişinin evinde kıldığı namaza bir, kabile mescidinde kıldığı namaza yirmi beş, cuma namazı kılınan yerlerde kıldığına da beş yüz namaz sevabı verilir. Mescid-i Aksâ’da kıldığı namaza elli bin; benim mescidimde kıldığı namaza da elli bin; Mescid-i Haram’da kıldığı namaza ise yüz bin namaz sevabı verilir.” (İbn Mâce, İkâme, 198) Kudüs’ü inşa etmek kadar, oranın tevhid’in ruh ocaklarından biri olarak kıyamete dek muvahhidlerin şehri olarak kalması da bir o kadar önemlidir. Kostantinapol’un (İstanbul’un) fethini müjdeleyen ve asker/ordu ve komutanını öven Hz. Peygamber (s), mutlaka Kudüs’ün müslüman diyarı olmasını arzu etmiştir. Medine de Kudüs de Peygamber ve İslâm dini için savaşın gücüyle değil barışın diliyle müslüman şehirleri olmuşlardır. Kudüs aşkı, Allah, Hz. Peygamber ve İslâm aşkına karışır. Kudüs’ü seven Allah’ı, Peygamberi’ni ve İslâm’ ı sevmek için varlığını feda eder. Bundan dolayı ilahî hitap onları şöyle tanıtır: “Onlar ki, bazı kimseler kendilerine: “ ‘Düşmanlar sizinle savaşmak üzere ordular topladı, onlardan korkun!’ dediklerinde, bu onların imanını bir kat daha artırdı da: ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’mukabelesinde bulundular.” (Al-i İmran, 173). Kudüs’ü fetheden halife Hz. Ömer’in cesareti, Mescid-i Aksa’da namazların kılınmasına vesile oldu. Salahaddin-i Eyyubî yüzyıllık esir Kudüs’ü kurtarırken, katliam yapmadı, kan dökmedi, hasılı cana, mala ve hayvana zarar vermedi. Salahaddin’in Kardeşleri yüzyıldır, Osmanlı’nın hizmetinden çıkarılmış Kudüs’ü koruyan muhafızlar olarak tüm varoluşlarıyla İslâm medinesini, Davud ve Süleyman Peygamber’in şehrini, Hz. Peygamber’in emanetini, Miraç’ın kalesini korumaktalar. Canları pahasına, kendilerini ve ailelerini, bütün yakınlarını feda eden Kudüs’ün son muhafızları… Şehitlik ve zaferin bekçileri, Kudüs’ü İslâm adına, müslüman dünya adına korurlar, vücutları ve bedenleri param parça olsa bile, nefes aldıkları her an için mücadele ve cihada devam ederler. “De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.” (Tevbe, 52) Peygamberlerin ayak bastığı toprakları, kanlarıyla ve parçalanan organlarıyla koruyan cesur kahramanlar... Varoluşlarını Hakk’ın ve hakikatin yoluna sarfeden mücahidler… Siz insanlığa bir insanlık dersi vererek “insanlığı” hatırlatıyorsunuz. Ahlâk, onur ve şerefin sahipleri, iki milyar Müslümana cihadı ve mücahedeyi gösteriyor ve öğretiyorsunuz. Yılmadan ve ümitsizliğe kapılmadan yüzyıldır bütün varlığınızla mücadele ve özgürlüğün değerini insanlığa ispatlıyorsunuz. İslâm’ın ve müslümanlığın ‘izzet’ini, sizden öncekilerden devralarak cihadın kutsallığını yüreklere taşıyorsunuz. Sizler alemlere rahmet olarak gönderilen ‘Ben rahmet peygamberim’ diye buyuran Son Peygamber’in (s), ‘Ben aynı zamanda savaş peygamberim’ nebevî hitabının takipçilerisiniz. Nitekim İslâm’ın Peygamber’i (s) bize Allah’ın yolunu unutmamamız gerektiği bildirmektedir: “Kim, İslâmiyet daha yüce olsun diye savaşıyorsa, o Allah yolundadır.” (Buhârî, İlim 45, Cihad, 15) Vatanını savunmak, atalarından kalan topraklarını korumak için Kudüs’ün muhafızları Mescid-i Aksa’nın hizmetkârları, aile kurmak, evlenmek, dünyaya dair işlerle meşgul olmak yerine kutlu savaşı tercih ederler. Cennetin yolunun cihadla olduğunu bilen kahramanlar, Peygamberlerinin sözlerini zihinlerinden ve kalplerinden hiçbir zaman çıkarmazlar: “Resûlullah (s) düşmanla karşılaştığı bir gün, güneş (batıya) meyledene kadar bekledi ve ashâbının arasında ayağa kalkarak şöyle buyurdu: ‘Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin. Allah"tan, bela ve musibetlerden uzak kalmayı (afiyet) isteyin. Fakat düşmanla karşılaştığınız zaman da sabredin. Ve bilin ki cennet kılıçların gölgeleri altındadır.’” (Müslim, Cihâd ve Siyer, 20) Evlerini, çocuklarını ve servetlerini, İslâm’ın izzeti Birinci Mescid’i ve onun bulunduğu Kudüs’ü korumak için feda edenler, tarihin yaldızlı sayfaları sizlerin isimleriyle dolacaktır. Mutluluğun zirvesini şehitlikle bulan, bedeninde yüzlerce kılıç, kalkan ve ok yarası olan Halid b. Velid’in ‘kadınlar gibi yatağımda ölüyorum’ sözlerini hatırlatan ifadeler, Kudüs’ün muhafızlarının asla söylemek istemediği sözlerdir. ‘Yaşlı develer gibi ölmek’ yerine dinlerini, imanlarını, namuslarını, topraklarını, şeref ve haysiyetlerini korumak için savaşın içinde en ön cephede alınlarında kurşun ve bomba yiyen cesaretin kahramanları… Sizler ‘ölümü öldüren’ ölümsüzlersiniz… Ve ondan dolayı organları kopsa da kalanlarla cihada devam eden cennetin kuşları ve kelebekleri… ‘Hayat, iman ve cihad’ sözleri sizinle tecessüm etmektedir. Allah’ın yolunda canlarıyla aileleriyle şehit olan Kudüs’ün büyük kahraman ve önderleri: İzzeddin Kassam, Şeyh Ahmed Yasin, İsmail Haniye, Yahya Sinvar… Sizler ilk değilsiniz, son da olmayacaksınız… Selam olsun sizlere… Sizler Kudüs’ün çağdaş muhafızları olarak İslâm dünyasının onurunu ve şerefini bu çağa yazdırdınız. İnsanlık tarihi ve müslüman hafızası sizleri ve mücadelenizi hiçbir zaman unutmayacaktır. Cihadınızı Müslüman gençler ve İslâm dünyası her daim zihinlerinde ve gönüllerinde tutacaktır. Sizler Müslümanlar adına İlk Kıble’nin olduğu Mescid-i Aksa’yı ve onun bulunduğu peygamberler şehri mukaddes Kudüs’ün uğruna varlığınızı feda ettiniz. İnananların bütün sorumluluğunu bedenlerinizle varoluşunuzla göğüsleyerek yüklendiniz. Yolunuz ve sonsuz ebedî yolculuğunuz Hakk’a vuslatla sonlansın. Rahmetin bütün ihtişamı sizlerle olsun… Kudüs’ün cesur ve yiğit Kahramanları…
|
141 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |