Kötülük, Şer ve Öldürmek
Varoluşunu maddî ve ruhî bir tekâmül süreciyle gerçekleştiren insan, ana amaç ve gayesini, hatırlamadığı misakta verdiği ahitle gerçekleştirmektedir. Ruhların bedenle buluşmadan metafizik âlemde gerçekleştiği bildirilen ahit, aşkın sonsuz varlık ile fanî ve sonlu varlık insan arasında yapılmıştır. Melekler ki, bunu kendi cepheleriyle müşahede ederek, sınırlı bilgileriyle birtakım sualleri ortaya attılar. Soruların cevapları Hakk’ın ilminin dışındakilere kapalıdır. Hakikat aleminin hikmetlerini tamamını bilen el-Âlim’in bizzat kendisidir. İlâhi hükümler ve ilkeler, sonradan halk edilenler için hakikatleri barındırmaktadır. İyi, güzel, hayır, aşkınlığın hakikatleridir. Rahman’ın koyduğu ilahî düzen, ilk insandan günümüze kadar insanlığın erdem meşaleleri olarak en yüksek iyinin gerçekleşmesini sağlamaktadır. Ancak sapmalar, saptırmalar, nefs, haz, çıkar, menfaat, mevki, güç, hakimiyet, hükümran olma arzusu, başkalarını köleleştirme ihtirası, kıskançlık, çekememezlik ve acımasız rekabet gibi şerrin şubeleri, insanın erdem ve ahlâk terazisini bozarak, onu Adem’in cennetten yeryüzüne indirgenmesi gibi, sevgi, merhamet ve vicdanı tarumar etmektedir. Lanetli olan şerrin öncüsü ve önderi İblis, nefs ve hazzın kölesi olanları, kendisine devşirmekte zorlanmaz. İlahî iznin kendisine verdiği imkânla insanın içindeki şeytanı kendisine itaat ettirir. Merhametsiz, acımasız, duygusuz ve nankör insan, türdeşine ve varlığa karşı çok büyük bir inkâr ve intikam içinde olmaktadır. Dizginlenmemiş, ehlileştirilmemiş, terbiye edilmemiş ham ve gaddar canlılar, insan olmanın şerefinden yoksun bedbin ve nasipsizlerdir. Şeytanın dostluğu, apaçık hüsrana kapı aralayacak bir netice getirir. Onun adımlarını takip edenler, hazzın ve nefsin ruhlarını köleleştirdiği bedbahtlardır. Çirkin utanmazlıklar ve kötülüğün zirvesi, Şeytanın yoldaşlığında gerçekleşir. Rahman’ın fazileti ve rahmeti, insan olana sonsuz temizliği gerçekleştirir. Acı, kin ve nefret, tüm merhamet duygularının zehridir. Bu zehir, insanı, toplumu velhasıl tüm nefes alan akıl sahiplerini zehirler, mekanik caniler haline dönüştürür. Yaptığı şeytani eylemlerden büyük zevk ve haz alır. Vicdanı muhasebesiz kalır, rahmet duyguları körelir. Nefis, kendisinden başkasına fırsat vermez, imkân tanımaz. Benliğin girdabında hazzın süsleriyle beslenir. Vesveselerle akla, bedene ve ruha egemen olur. Şahdamarından yakın olan Hakimler Hakimi’ni unutur. O’nun gücü ve kudretini anımsamayan zarardaki şer sevdalısı, insan müsveddesi, benliğinden başlayarak yeni tanrılar icat etmeye başlar. Hz. İbrahim’in devirdiği görünen put tanrıların yerini, nefis ve haz almaktadır. Çirkin hayasızlıklar, kötülükler ve zorbalıklar, gücünü Hakk’ın dışında arayanların özellikleridir. Güç ve zorbalık sahipleri, el-Melik’in mutlak kudreti karşısında Nemrud, Firavun ve Karun gibi servetin limanına sığınırlar. Salih Peygamber’in geldiği Semud kavminin kayalardan oyulmuş ve demir kapıları olan evleri, İlahî emirleri çiğneyenlere mezar olmuştur. Salih eylemler, kötülükleri yok eder, iyiliklerin hasılatını sağlar. Şerre aracılık yapanlar, onu ifa eden zalimler ve kaybedenler topluluğundan olurlar. Günah ve haddi aşmak, sınırları çiğnemek; ahlâk, erdem ve iyinin güzellikleriyle aralarına büyük surlar örmek demektir. Mutlak Koruyucu, Gözetleyici ve Terbiye edici Rahman, umutsuzluk ve yeise kapı aralamaz ve bunları mazeret olarak kabul etmez. Günah ve haddi aşanlarla yardımlaşmak, bir araya gelmek, arkadaş ve dost olmak yoldan çıkanların vasıflarıdır. el-Rahim’in dostu Hz. Peygamber, iyiliği güzel ahlâkla buluşturur. Ona göre kötülük ve şer, vicdanı rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir. Vicdanı, yaptıklarından rahatsız ve huzursuz olmayan zalim, erdem ve ahlâk yoksunu merhametsiz insan müsveddesidir. Kötülüğün peşinde olan, zehir tarlasında sebze ve zakkum ağacından meyve devşirir. Allah’a sığınmak, onun yar ve yardımcılığına talip olmak; kulak, göz, dil, kalp ve şehveti erdemin gerçekleşmesi için vasıta kılmakla mümkün olur. Hayra dua edenler olduğu gibi şerre de dua edenler vardı. Kan dökücülüğünün yanında, insanın aceleciliğinin ve nankörlüğünün sonucu olarak nimetler ve inayetler karşısında şükürsüzler ortaya çıkar. Bunlara dokunan yanar, biter ve hüsrana uğrar. Umutsuzluğa kapılır, hayrın ve iyiliğin mahfillerinde uzaklaşır. Nefsin ıslahı, terbiyesi ve nihayetinde sufilere göre öldürülmesi, ahlâkın ve erdemin güzelliklerini ruha ve bedene taşımaktadır. Şerrin imtihanı olduğu gibi, hayrın da imtihanı vardır. Dönülecek melce, Allah’ın kuşatıcı merhamet ve rahmetinin nüfuz ettiği bütün mahaldir. Kötülük, gerçekleştirene mutlak şekilde döner ve ona isabet eder. Kötülük evreni, insanî değerlerin yitirildiği dünyadaki cehennemin yakıcı ateşini alevlendirir. Şerrin koru, dokunduğu her canlı ve cansıza zarar verir, onu yakar, bitirir, yok eder. Yokluk âleminin sakini haline getirir. Ancak insanî şereften mahrumiyet, en aşağı derekelerde umut aramaktan başka bir şey değildir. Şerefli olarak yaratılmış insanın, ruhu gibi bedeni de kutsaldır. Zira Yaratılan’a olan sevgi, yaratılanı sevmeyi gerektir. Kabil’in -tıpkı Hz. Yusuf’un kardeşleri gibi kıskançlığın cenderesinde kalıp- nefsi, ona kardeşini (Habil’i) öldürmeye tahrik edip zevkli göstererek kolaylaştırdı. Nihayetinde Kabil, kaybedenlerden ve hüsrana uğrayanlardan oldu. Kendi kurbanının değil de, Habil’in kurbanının kabul görmesi, benliğini yaraladı, İblis’in sıfatı olan gurur ve kibri yükselişe geçti. Ancak yaptığı eylem, büyük günahlarla anılan korkunç bir fiildi. O, Habil’i öldürerek bütün insanlığı öldürdüğünün farkında değildi. İnsan, insan olarak bir başka insanın hayatını son verme konumunda ve yetkisinde değildir. İnsana hayat veren, yarattıklarından hiçbir kimsenin bir başka cana kıymasına izin ve ruhsat vermez. Haksız yere öldüren kimse, bu fiili gerçekleştirdiği insandan iki cihanda yakasını kurtaramaz. Ondan kurtarsa, vicdanı her daim onu rahatsız eder. Vicdanın ahlâkı, şerrin zulmünü sorgular, muhakeme eder, eza verir, ceza verir. Nihayetinde katil, maktulün ahından kurtulamaz. Öldürülenin gölgesi, öldürenin vicdanı üzerinde keskin bir kılıç gibi hayatının sonuna kadar sallanır. İslâm’ın Peygamberi’nin (s) ifadesiyle “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bir mü’minin öldürülmesi, Allah katında, dünyanın zevâl bulup yok olmasından daha büyük (bir hâdise)dir.” (Nesâî, Tahrîmü’d-Dem, 2/3984; Tirmizî, Diyât, 7/1398; İbn-i Mâce, Diyât, 1) Dolayısıyla bir insanın öldürülmesi, bütün insanlığın öldürülmesi anlamına geldiği gibi, aynı zaman da dünyanın yok olmasından daha büyük çığlıktır. Bu çığlık Medyen kavmine gelen inanılmaz ses ve gürültünün onları yok etmesi kadar büyük bir gürültüdür. Dünya ötesinde ilk görülecek hesap, Hz. Peygamber’in (s) dilinde; kan dökmekle ilgili olanlardır: “Kıyâmet günü insanlar arasında ilk görülecek dâvâ, kan dökmekle ilgili olanlardır.” (Buhârî, Diyât, 1; Müslim, Kasâme, 28) Kan dökmek, can almak, ruhları incitmek, insan olanın ve insanî değerlere sahip olanların özelliği değildir. Allah katında dünyanın yok olması, bir Müslümanın öldürülmesinden daha hafiftir diyor, Allah’ın Elçisi. Zira bilinir ki, Müslümanın Müslümana malı, ırzı (şeref ve namusu) ve kanı haramdır (dokunulmazdır). Özetle, şiddet, merhameti ortadan kaldırır, merhamet olmadığında gaddarlık ve zalimlik artar, acımasız davranış ve eylemler, insanı canileştirir, toplumu kirletir, aklı köreltir, rahmeti cemiyetin üzerinden kaldırır. Merhamet ve vicdan insanı, hakikat âlemini seyreden gönül adamıdır. İlmiyle bilgisi ziyadeleşir, hikmetiyle aklî melekeleri gelişir, irfanla basiret gözü açılır, kalbiyle feraseti güçlenir. Kötü, şer ve öldürme eylemleri karşısında; iyi, güzel ve hayrın yaygınlık kazanması nefsi terbiye ederek erdemli insanı inşa eder ve o insanı güzel ahlâkla diriltir (ihya eder). |
71 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |