Düşünür, Aksiyoner ve Derviş Ersin Nazif Gürdoğan Hoca’ya…
Bayram Ali Çetinkaya
Mehmed Akif’in Sırat-ı Mustakim’i/Selibürreşad’ı, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su, Nureddin Topçu’nun Hareket’i, Sezai Karakoç’un Diriliş’i ve nihayet Yedi Güzel Adam’ın Mavera dergisi Türkiye’de İslâmcı, yerli, millî düşüncenin yaygınlık kazanmasında hayatî rol üstlenmişlerdir. Cumhuriyet Döneminde gençliğin karakter sahibi olması ve şahsiyet kazanmasında bu münevver ve fikir adamlarımızın varlığı, tarif edilmeyecek kadar büyüktür. Düşünce, fikir, felsefe, şiir, bilim ve teknoloji, ismi geçen aydınlarımızın dünyayı zihinlerimize aklımıza, kalbimize ve gönlümüze taşımasıyla evrensel bir vizyon ve ufku geniş bir bakışla elde etmek mümkün olmuştur. Tefekkür ve teemmülünün imalatçısı ve ilham vericisi bu dergiler içinde Mavera, yirminci yüzyılın son çeyreğinde (1976-1990) ülkemiz insanını tenvir eden mecmuadır. 164 sayı çıkan Mavera, Yedi Güzel Adam (Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Akif İnan, Ersin Nazif Gürdoğan, Bahri Zengin ve Hasan Seyithanoğlu) tarafından neşredilmiştir. Özel sayılarıyla söyleşileriyle kendisini takip ettiren Mavera ekibi, Ankara’da memurluk vazifesiyle görevli yedi güzel insandan teşekkül etmekteydi. Bunlar içerisinde Ersin Nazif Gürdoğan’ın da konuşma ve sohbetlerinde ifade ettiği gibi, Büyük Doğu, Diriliş ve Edebiyat dergileri kendileri için büyük fikir ve tefekkür ocağı olmuşlardır. Bu ocakta çıraklık ve kalfalık dönemlerini yetkin mütefekkirlerin gözetiminde geçiren güzel adamlar, icazetlerini bir anlamda Mavera dergisini yayımlamakla elde ettiler. Mavera; kültür, kimlik ve şahsiyet eksenli ruh ve madde yorumları ve denemeleriyle medeniyetimizin varlığını ve tarihî misyonunu hatırlatmıştır. Medeniyetimizin yeniden inşa ve ihyasının yüksek ideali, onların yol haritası ve uygarlık pusulası olmuştur. Yedi Güzel Adam arasından Ersin Nazif Gürdoğan, mühendis, ekonomist, akademisyen, edebiyatçı, gazeteci ve yazar olarak insanı ve Müslümanı ilgilendiren her konuyu ilgisi ve merakıyla bize yol feneri olmuştur. Onunla kıtaları, şehirleri, medeniyetleri, şirketleri, dergâhları, çarşıları, mabetleri, kutsal ve bilginin şifrelerini çözmeye çalıştık. Bu sırlı ve gizemli şifrelerle, dünyanın bilinmeyenlerine seyahat yapmak, Nazif Hocamızın rehberliğinde gerçekleşmiştir. Lisenin son yılında (1985), bir başka deyişle üniversiteye müdahil olmanın arifesinde, Ersin Nazif Gürdoğan Hoca’nın Teknolojinin Ötesi kitabıyla tanıştım. O dönem neşriyatının ikinci üçüncü yılında olan İslâm Dergisi ve daha sonraları çıkan İlim ve Sanat Dergisi’nde Nazif Hocamız ve düşüncesiyle karşılaşmak nasip oldu. Hatta zihnim beni aldatmıyorsa, yine Nazif Hocamızın da dahil olduğu Mavera kurucularından ve yazarlarından olan Rasim Özdenören’in Müslümanca Düşünce Üzerine Denemeler ve Yaşadığımız Günler isimli denemeleri de aynı zaman aralığında neşredilmişti. Konya’nın Yunak ilçesinde bir İmam Hatip Lisesi öğrencisi olarak bu eserleri, üzerinde büyük emekleri olan meslek dersleri öğretmenimiz Hüseyin Akın’a sipariş ettirdim. Hocam vesilesiyle talep ettiğim bu eserlere, yeni çıkan ve güzel baskıları olan kitapları İstanbul’dan getirmesiyle kavuşabilmiştim. Nazif Gürdoğan, Türkiye Yazarlar Birliği Fikir Ödülü de alan (2010) Teknolojinin Ötesi eseriyle teknoloji ile insan ilişkisini bizim zihin dünyamıza taşımaktaydı. Sanayi Devrimi, makinalar, otomobiller, elektrikli araç ve gereçler; iletişim vasıtaları radyo, televizyon, bilgisayar, akıllı telefonlar, teknoloji ve çevre ilişkisi, sanayinin çevreye verdiği olumsuz etkiler, ekolojik dengeler, çevre ve gıda sorunları, insan ve görünmeyen alem arasındaki ilişki eserle, bize evrensel problemleri ve gelişmeleri haberdar etmekteydi. Yine bu meselelerle ilgili olarak, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencisi (1985-1990) olarak bulunduğum dönemde Ankara’da Özelif Sitesi Camii altındaki mekânda Nazif Gürdoğan’ın tatlı, akıcı, örneklendirici, güncelleştirici ve açıklayıcı konferansında insan ve teknoloji ilişkisini dinlemiştim. Hatırladığım kadarıyla insanın sakal tıraşı olmasının getirdiği teknolojik aparatlardan bahsederken, jilet, tıraş makinası, tıraş sabonu, losyon, kolonya vb. birçok tüketim enstrümanın israfından bahsetmişti. İktisatçıların önemli mottosu ‘insanın istekleri sınırsızdır, ancak dünyanın imkânları sınırlıdır’, dolayısıyla israf, gereksiz ve fazla tüketim, zararlı üretim ve tüketim konularına açıklık getirmekteydi. İlahî ve nebevî ilkelerden hareketle, Ersin Nazif Gürdoğan, ekonomi ve iktisadın problemlerine çözümler sunmaktadır. Onun öne çıkardığı üç nebevî prensip her daim konuşma ve makalelerinde yer bulur: “Veren el alan elden üstündür”, “Kendin için isteğini başkaları için de iste…”, “İki günü eşit olan zarardadır”. Bu üç ilkeye Gürdoğan, ‘Yunus gibi tüket, yaşa; Sinan gibi üret’ özdeyişini ekler; sık sık kendisiyle yaptığımız yüz yüze veya uzun süreli telefon konuşmalarının ana cümleler olarak ifade ederdi. İnsan ile Tanrı ilişkisindeki mevzualarda, bir derviş gibi derin tahlillerini bize hediye eden Nazif Gürdoğan, üstadı ve şeyhi Mehmed Zahid Kotku’nun rehberliğindeki ruhanî yolculuğu “Görünmeyen Üniversite”yi neşretti. Kitabın ilk baskısını (Seha neşriyat) üniversite öğrencilik yıllarımda okumuştum. Beni gerçekten etkileyen bu kitabı, kırk yıl sonra biraz daha genişletilmiş baskısını (İz Yayıncılık-Nazif hocamızın kendi imzasıyla hediye ettiği) yeni bir çalışma vesilesiyle tekrar okudum. Sanki daha önce hiç okumamışım gibi, aynı merak ve heyecanla kitabı daha bir özümseyerek bitirdim. Mehmed Zahid Kotku ve Mahmud Es’âd Coşan üzerinden İskenderpaşa konulu kitap çalışmasına başladığım iki yıla yakın süreçte, Nazif Hocamız, adeta bir doktora tez danışmanı (kendisine böyle hitap ederdim) gibi bana rehberlik etti, kitap ve makalelerin dışında İskenderpaşa Dergâhını yakından tanıyan, bilen ve araştıranlarla ilgili bilgi konusunda destek oldu. Zaman zaman kendi dergâh çevresinde yaşadıkları maddî ve manevî tecrübeleri ve hatıraları naklederek zihin dünyamı genişletti, çalışmamdaki boşlukları doldurmada katkıda bulundu. Ersin Nazif Gürdoğan hocam, nezaketle ve tevazuyla telefonla arar, ‘Bayram Ali hocam, düş önümüze, yeni çalışmalara, yeni projelere bizi taşı’ diyerek bendenizi utandırırdı. Ben de ona, geldiğimiz nokta ve konumda bizde bir şeyler varsa, kendisinin ve diğer düşünce ve ilim büyüklerimizin bizim üzerindeki hak ve katkılarıyla gerçekleştiğini ifade ederdim. “Ümitsizlik yok! çalışmaya devam” diyen Nazif Gürdoğan, sürekli çalışma, araştırma, okuma, yazma, proje geliştirme tavsiyeleriyle bizi geleceğin dünyasına taşımaktadır. Üçüncü Roma dediği, para ve sermayenin merkezi New York’un, insanlar, toplumlar ve ekonomiler üzerindeki hakimiyetini hatırlatır, Müslüman dünyanın ‘iki günü eşit olan zarardır’ ilkesine vurgu yapardı. İnsanlar, kişiler ve kurumlar üzerine menfi yargı ve hükümlerden kaçınan Nazif Hocamız, olaylara ve olgulara müspet bakan bir karakter ve şahsiyet sahibiydi. O, çevresini harekete geçiren, ileri yaşına rağmen yorulmayan, sürekli medeniyetimizi, kültürümüzü ve kadim gerçekliklerimizi adeta yaşayarak anlatan, aktaran modern bir dervişti. Şehirleri ve mekanları var oluşlarıyla müşahede eden, onlardan fikir, tefekkür ve tahliller çıkaran Gürdoğan, kültür gurupları oluşturup alan uzmanlarıyla o toplulukları bir araya getirip tartıştıran ve bu müzakerelerden tefekkür ve düşünce damıtan bir simyacı gibi güne gün ekleyen bir münevver ve âkil adamdı. Tertip ettiği bu düşünce guruplarının bir araya geldiği Murat Yücetürk’in kapılarını açtığı iş merkezindeki toplantı salonuna (29 Mayıs 2024) bendenizi ‘Medeniyetin Temelleri: Mabet, Okul ve Pazar’ konulu söyleşiye davet etmişti. Nazif Hocamızın moderatörlüğünde güzel ve bereketli bir programı (sezonun son programı-belki de Nazif Hocamızın en son moderatör olduğu programdı) gerçekleştirmişti. Ersin Nazif Gürdoğan, teknolojinin ötesinde bir hayatı, dünyayı, -aslında bu modernizmin dünyayı cennete çevirmek için insanların hayatını cehenneme çeviren anlayışından çok farklı- yeni bir evreyi ifade etmektedir. Bu dünya erdemli bir medeniyetin hayali, inşası ve ihyası tanımlamaktadır. Kültür, teknoloji ve sanayileşme üçgeninde müspet bir dengenin varlığı, Gürdoğan için bir ideal ve hedeftir. Çalışmak, araştırmak ve incelemekle devşirilen faydalı bilginin insanın faydasına sunulduğu bir uygarlık kurmak, yüksek ve yüce amaçların gerçekleşmesi demektir. Verenin yüceldiği, alanın ise yerildiği bir anlayış, faydalı bilginin gölgesinde herkes için en yüksek iyi ve güzeli düşünmek ve gerçekleştirmek erdemlerin en yücesidir. Erdemlerin merkezi ve ocağı ahlâkın güzelleştirme merkezleri ve iyinin ortaya çıktığı ocaklar, dergâhlardır, yani görünmeyen üniversitelerdir. Görünmeyen üniversiteler, açık üniversitelere de ilham kaynağı olan irfan merkezleridir. İrfan ve değerle inşa mücehhez Ersin Nazif Gördoğan, bedenini, çevresini ve dünyayı kirletmeden zamanı aşan aşkın erdemli şehirlere yolculuk yapan bir seyyahtır. O, Şehirlerin Anası Mekke’den Mavera’ya yolculuğa çıktığı seyahatinde iki dünyayla hesaplaşmaya çalışır. Günlerin akışında mananın şehrinden maddenin şehri Yeni Roma New York’a yolculukta, Nazif Gürdoğan, düşünce ve tefekkürün sebebinin eylem ve faaliyetlerde aramaktadır. Dünyanın büyük bir şehir olduğunu düşünen Ersin Nazif Gürdoğan Hocamız, görünmeyen akademiden aldığı ilhamla müteşebbis ruhun üzerindeki birikmiş toprakları kaldırarak öteki âlemdeki kayıp incilerin arayışına çıkan bir derviş seyyah gibi sonsuzluğun cennetine nail olsun inşallah.
|
103 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |