Vakıf İnsan Hacı Veyis Efendi Vakıf İnsan Hacı Veyis Efendi-1
İslâm dünyasının “son yüzyılı” (yani yirminci yüzyılı) önemli olayların yoğun bir şekilde yaşandığı bir asır olmuştur. Bu olayların fail ve aktörleri de bir o kadar önemli ve kayda değerdir. Geride bırakılan yüzyıl içerisinde meydana gelen hadiselerden ya araştırma mahsulü eserler veya hatıratlar kanalıyla haberdar olmaktayız. Ancak vaki olan birtakım yaşanmışlar vardır ki, onları hiçbir kitapta bulamayız. İşte bu eserlerden birisi de Ali Ulvi Kurucu’nun Hatıralarının toplandığı dört ciltten oluşan kitaptır (Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar, haz: M. Ertuğrul Düzdağ, İstanbul 2007) Değerli araştırmacı Ertuğrul Düzdağ’ın, Ali Ulvi Kurucu’yla yaptığı yetmiş beş saatlik kayıtla (bin sayfadan fazla müsveddeden) on dört yıllık bir çalışmanın sonucunda ortaya çıkan çalışmanın, güzel bir baskıyla hem yaşayanlara hem de gelecek nesillere sunulmuş olması gerçekten güzel ve faydalı bir hizmettir. Makalemizin de konusu Hacı Veyis Efendi’nin de torunu olan Ali Ulvi Kurucu, babasının kendisinin tahsili vesilesiyle Medine’ye yerleşmiştir (1939). Mısır’da el-Ezher’den mezun olan Kurucu, uzun yıllar Ravza-i Nebevî’nin bitişiğinde bulunan Mahmûdiye ve Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey kütüphanelerine idarecilik yapmıştır. el-Ezher’deki tahsil hayatı ve Medine’deki kütüphane vazifeleri sebebiyle Kurucu, İslâm dünyasının önde gelen lider, düşünür, arif ve tefekkür erbabıyla görüşme ve tanışma imkânı bulmuştur. Öğrencilik yıllarında Mısır’da, son Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Zâhid Kevserî, İhsan Efendi, Mustafa Runyun, Miralay Sadık Bey, Filistin Müftüsü Şerif el-Hüseynî, Hasan el-Bennâ ile yakın ilişki içerisinde bulunan Kurucu, ömrünün geri kalan elli altı yılını da Medine’de geçirmiştir. Burada da Şeyh Sâmi, Mehmet Zâhid, Şeyh Abdülafûr Abbasî, Ebu’l-Hasen en-Nedvî, Saatçi Osmanı, Eğinli Hâfız Hasan, Hâfız Zekai, Mustafa Necati, Said Şamil, Ladikli Ahmed gibi bir çok şahsiyetle beraber bulunmuş, onları evinde misafir etmiş ve birlikte umre ve hac yapmıştır. Bahsi geçen eserin, bir başka açıdan da önemi şudur: Kitap, İslâm dünyasının son yüzyılını; Müslüman âlemin üç önemli kültür, bilim ve siyaset merkezi olan İstanbul, Mısır ve Mekke-Medine’yi dinî, siyasî, iktisadî (ekonomik) ve içtimaî (toplumsal) açıdan ele alıp incelemektedir. Bu kitaptan malumatla şekillenecek olan yazımızın konusunu, Hatırat’ın sahibi olan Ali Ulvi Kurucu’nun âlim, ârif, zâhid ve âbid dedesi Hacı Veyis Efendi’dir. Maaş Almadan Elli Yıl Vazife Yapmak-2 Köyde babasından miras kalan bir tarladan başka bir şeyi bulunmayan Hacı Veyis, bu arazinin ortaklığa verilerek elde edilen az bir gelirle bir gönül padişahı olarak kendinin ve çevresindekilerin hayatını saadet içerisinde geçirmiş bir Allah dostudur. Tüm imkânsızlık ve yoksulluğa rağmen o, Konya’daki Dolav Mahallesi Ulu Camiî’nde elli sene hiçbir ücret almadan maaşsız imamlık vazifesinde bulunmuştur. Hacı Veyis’in dinî, ahlâkî ve zihnî çaba ve kaygısıyla şekillenen hâli, kültürümüz ve tarihimizin numune şahsiyetlerinin son halkasına onu dâhil etmeyi gerektirmektedir. Medrese tahsilini güç şartlarda tamamlayan Hacı Veyis, annesinin koyduğu bir çömlek kavurma, bir çömlek tereyağı ve bir kese de bulgurla yemek öğünlerini geçirmiştir. O, zamana çok önem veren ve hiçbir boş zamanı olmayan bir insandı: Okutur, okur ve vaaz ederdi. “Melekler kaydediyorlar; ağzımızdan çıkanı yazıyorlar” diyen Hacı Veyis, ihlâsın, aşkın, ferâgatin, dürüstlüğün, Allah’a kul olmanın, kısaca kâmil bir mü’min ve Müslüman olmanın modeliydi. İbadet ve İslâmî edebe azamî dikkat eder, her türlü meseleyi kızmadan ve usanmadan tekrar tekrar hatırlatır ve anlatırdı. Güçlü bir hafızası olan Hacı Veyis, henüz öğrenciyken Arapça kitapları ezbere bilir, Kur’ân’dan ezberler yapardı. Çok yavaş abdest aldığı kendisine sorulunca şöyle cevap verir: “… ben abdest suyunu semâdan inen manevî bir bulut olarak kabul ederim, Semâlardan bir manevî bulut geliyor, günahlarımı yıkıyor.” Namaz kılarken de, evi veya camiinin bir tarafı yıkılsa haber olmayacak derece bir ruh hâlini yaşardı. Konya’nın en büyük âlimleri dahi olsa, onun bulunduğu mecliste kimse konuşmaz, ona saygı gösterirlerdi. Bulunduğu ortamlarda gereksiz konuşmalara fırsat vermez, dinî, ilmî ve ahlâkî bir meseleyi açar, onu izah ederdi. Hatimle teravih kıldıracak derecede kuvvetli hâfız olup, Şeyhü’l-kurralar yetiştirecek kadar da kıraati güzeldi. Camiiden evine gelinceye kadar, herkes ona selam verir, esnaf dükkânlarının önüne çıkardı. |
81 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |