• Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
Üyelik Girişi
Videolar

Yeni Yayımlanan Kitaplar

   

İsmail Haqqi His Life Works and Views
Bayram Ali Çetinkaya
İNSAN YAYINLARI

ibn rüşd (1. cilt) (uluslararası ibn rüşd sempozyumu bildirileri) doğu-batı ilişkisinin entelektüel boyutu ibn rüşd'ü yeniden düşünmek



ibn rüşd (2. cilt) (uluslararası ibn rüşd sempozyumu bildirileri) doğu-batı ilişkisinin entelektüel boyutu ibn rüşd'ü yeniden düşünmek




Dini ve felsefi metinler: Yirmibirinci Yüzyılda yeniden okuma, anlama ve algılama

Bayram Ali Çetinkaya(Editör)

Doğu-Batı: İki Dünyanın Buluştuğu Noktada Düşünce Günleri



İzmirli İsmail Hakkı
Bayram Ali Çetinkaya
 İNSAN YAYINLARI



15 TEMMUZ DESTANI
Sahurun Mayası: Erişte

Bayram Ali Çetinkaya

Gelenekler, geleceğin işaret ve yol levhasıdır. Adetler ve töreler istikbalin teminatıdır. Geçmişin güzellikleri, içimizin sıcaklığını ve samimiyetini korur. Temizlik ve saflık, yaşadığımız zahir ve mahremle beraber olmalıdır. Bize ait olan, atalarımızın ve cetlerimizin bize taşıdığı asalet, kimlik ve şahsiyette gizlidir. Bununla beraber kültürel dokumuz, bize, ait olduğumuz medeniyet genlerini taşımaktadır. Kültür ve medeniyet, sahip olduğumuz maddî ve manevî var olan her alanı kapsamaktadır. An’a ulaşan saf ve özgün olan her şey, merhameti ve sevgiyi taşır.

Kan ve canıyla bizi doğuran, büyüten, eğiten ve erdemi üfleyen büyüklerimiz, atalarımız, babalarımız, dedelerimiz, annelerimiz, büyük annelerimiz sahip olduklarını veren eller olmuşlardır. Gönüllerini ve sevgilerini veren, aslında her şeylerini veren can ailemizin ataları, hak ve hakikatin tercümanı olmuşlar. Erdemi öğrettikleri gibi, sahip oldukları kültürü de yok olmaması için bize emanet olarak vermişlerdir. Aslında bu emanet ailenin, toplumun, milletin ve ümmetindir. Sahip çıktıkça yaşatılacak kıvamı her daim bünyelerinde taşırlar.

Ramazan kültürü, bir anlamda millete ve ümmete ait nebevî bir mirastır. Oruç, sahur, teheccüd, Kur’an tilaveti, zikir ve tespih, iftar, teravih çeşit çeşit dinî-metafizik kutsallardır. Manevî lezzetin doruk noktasına çıktığı ramazan günleri ve geceleri, inancın ve imanın taşıyıcılığını yaparlar. Ayların en güzelinde ubudiyetin zirvesi yakalanır. Bin aydan hayırlı gecenin sırrına ulaşmak için, bütün varoluş harekete geçer. Zihin, beden, kalp ve akıl orucuna başlar. Onlara maddî güç taşıyacak olanlardan birisi de ilahî ikramlardır. Sahur ve iftar, en güzel ruhî ve manevî koku ve hazların tecrübe edildiği, kıymeti dünyevî olarak biçilemeyen özel zamanlardır.

Sahur ve iftar için, hazırlanan yemekler, Hz. Meryem’e gönderilen Zekeriya aleyhiselamın bile şaşırdığı ilahî ikram ve lezzetler gibidir. Atamız, babamız İbrahim’in bereketli sofralarını akla getirir. Bu yemeklerden birisi vardır ki, Anadolu insanı, onunla orucu ve Ramazanı birlikte anar. Hz. Adem’in oğluna verilen, ancak Kabil’in kıymetini fehmedemediği buğdayın öğütülmesiyle elde edilen undan yapılan, adeta orucun maddi mayası ‘erişte’dir.

Günümüzde artık maalesef evlerde yapılması azalmış olan bu ramazan yemeği, hazırlanması ortak ruhun ve millet olmanın şuurunu akla getirir. Beraber kaldığımız Babaannem ve tabii ki yanında Annemin hazırladığı erişteler, pişirildiği sahur gecelerine geleneğin ıtrını ve nefasetini taşırdı.

 Aylarca önceden Babaannem, kendi yetiştirdiği tavuklardan elde edilen yumurtaların, gelişi güzel tüketilmesi konusunda iktisatlı davranırdı. Yetmişli seksenli yıllarda Anadolu kırsalında bugün marketlerdeki gibi üst üste dizilmiş kolilerde yumurtalar bulunmazdı. Küçük yerlerde süper veya hiper marketler henüz isimleri bile bilinmezken, bakkallar gıda ve hemen hemen diğer bütün ihtiyaçların karşılandığı küçük mütevazı satış mekanlarıydı.

Babaannemin birkaç ayda, beslediği tavuklardan devşirdiği yumurtalar, eriştenin undan sonraki en önemli hammaddesi konumundaydılar. Birkaç sepet biriktirilen yumurtalar, Ramazan ayına birkaç hafta kala, erişte yapılmak üzere hazırdır. Ana maddesi yumurtalı hamur olan erişte, bugünün naylon paketlerde süslü süslü satışı yapılan yerli ve ithal makarnalar gibi geçmişin ve tarihin kokusunu ve lezzetini maalesef taşıyamamaktadır.

Eriştenin yapımı cemiyette sosyal bir imece faaliyeti gibidir. Akrabalar, komşular ve tanıdıklar, Babaannemin davetiyle eriştenin kesileceği o gün eve gelirler. Ramazana hazırlık ruhuyla yoğrulan hamurlar, ekmek tahtaları üzerinde açılarak kalın yufkalara dönüşür. Açılan yufkalar evin odalarına serilen temiz kareli sofra bezleri üzerinde intizamla titiz bir şekilde serilir ve kurumaya bırakılır.

Evin odalarında serili olan bezlerin üzerindeki yufkalar, bir müddet sonra kesime hazır hale gelir. Erişte kesme işini yapacak tecrübeli hanımlar, kalın yufkaları dört beş cm eninde uzunlamasına keserler. Esas kesme daha sonra başlar. Üst üste konulan yufka dilimleri keskin bıçaklarla birer cm kalındığında kesime başlanır.

Bu işlem yapılırken davetli ve davetsiz bütün kadınlar mutludur, adeta Ramazan’ın içinde oruçlu bir mü’min gibi ibadet ediyor hazzını yaşar. Erişte kesmek için çağrılan hanımlara çeşitli yemekler ve içecekler ikram edilir. Bir taraftan erişte kesilir, diğer taraftan güzel ve neşeli sohbetler, şakalaşmalar ona eşlik eder.

Odalardaki bezler, yerlerinden kaldırılmaz, bir cm kalınlığında ince ince kesilen erişteler sofra bezleri üzerine serilir. Eriştenin kuruması süreci birkaç gün alır. Erişte, birkaç gün veya daha fazla havalandırmak amacıyla, bu sofra bezleri üzerinde yayılmış olarak bırakılır. Artık kurulmuş makarna kıvamına gelen erişte hazırdır.

Erişte, Ramazanın nurlu sahur gecelerinde tereyağla pişirilerek ikramı yapılır. Yanında ayranla birlikte sunulur. Samimiyet ve muhabbetin en üst sınırlarına çıkan ramazan geceleri, eriştenin güzel kokusuyla ruhları ramazanın gündüzüne hazırlar. Ancak günümüzde konfor ve rahatlığın verdiği az güç tüketme neticesinde sahurlar, daha hafif veya kahvaltı formatında yapılmaktadır.

Hâsılı, eriştenin kokusu ve tadı, bugün için de geleneğin zayi olmasını engelleyen bir fırsatı bize vermektedir. Ramazan’ın ruhu ve kalbi olan sahur geceleri, ruhumuzu doyumsuz ibadetlerin ve kulluğun verdiği yüceliklere taşımaktadır.

Bununla beraber kutlu Ramazan, geleneğimizin taşıyıcısı olan büyük güzellikleri bize ulaştırmaktadır. Ruhumuzun dirilmesi ve gönlümüzün aydınlanması, ancak akıl ve kalbin ramazan ve oruç günlerinde canlı ve diri olmasıyla gerçekleşmektedir.

 

  
34 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam88
Toplam Ziyaret149655
Etkinlikler
YENİ ÇIKAN ESERLER
                                               






                                             


                                               
                                                                                        
                                                      
                                                   
     





Yayımlanan Eserler


Sayıların Gizemi ve Tasavvufun Dinamikleri
Bayram Ali Çetinkaya
İnsan Yayınları


   İlkçağ Felsefesi Tarihi
Bayram Ali Çetinkaya 
İNSAN YAYINLARI









Yitik Bilgi ve Hikmet
Bayram Ali Çetinkaya





İslam Medeniyetinin Dinamikleri
Bayram Ali Çetinkaya
 İNSAN YAYINLARI



İrfan ve Hikmet Peygamberi 
Bayram Ali Çetinkaya
   İNSAN YAYINLARI
   



   Şems-Mevlana Dostluğu
     Bayram Ali Çetinkaya
     İNSAN YAYINLARI
      


Medine'den Medeniyete

Bayram Ali Çetinkaya
İNSAN YAYINLARI