• Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
Üyelik Girişi
Videolar

Yeni Yayımlanan Kitaplar

   

İsmail Haqqi His Life Works and Views
Bayram Ali Çetinkaya
İNSAN YAYINLARI

ibn rüşd (1. cilt) (uluslararası ibn rüşd sempozyumu bildirileri) doğu-batı ilişkisinin entelektüel boyutu ibn rüşd'ü yeniden düşünmek



ibn rüşd (2. cilt) (uluslararası ibn rüşd sempozyumu bildirileri) doğu-batı ilişkisinin entelektüel boyutu ibn rüşd'ü yeniden düşünmek




Dini ve felsefi metinler: Yirmibirinci Yüzyılda yeniden okuma, anlama ve algılama

Bayram Ali Çetinkaya(Editör)

Doğu-Batı: İki Dünyanın Buluştuğu Noktada Düşünce Günleri



İzmirli İsmail Hakkı
Bayram Ali Çetinkaya
 İNSAN YAYINLARI



15 TEMMUZ DESTANI
Babaannem’in Sandığı-10

 

Otoriter, baskın birisi olarak Babaannem, sofra kurulduğu zaman herkesin orada bulunmasını isterdi. Eğer birisi küserse, ona yemek bırakmazdı. İşi olup da gecikenler için bırakılan yemeğe, aile içinde pay bırakmak (payını ayırmak) denirdi.

Mazeretsiz gelmeyene çok kızardı, ona yemek bırakmadığı gibi ‘zıkkımın kökünü yesin’ diyerek de tepki gösterir. Onun sofrası, bir sevgi, muhabbet ve bir arada olmanın halini yansıtırdı. Yemek bırakılmayan kimse, cezasını böyle alınca, bir daha aynısını yapmazdı. Geç kalan ve küsen, kelimenin tam anlamıyla aç kalırdı. Yani herkes sofrada mutlaka bulunmak zorundaydı.

O güzel sofralar, Babaannem’in, daha sonraları annemin sevgiyle aşkla yaptığı yemekler ne kadar güzeldi. Tebessümle, tat alarak birbirimizi görerek beraber yediğimiz yemekler, içtiğimiz çayların benzerini bulmak çok zor. Öncelikle o kadar kalabalık sofralar, artık yok… Fazilet abidesi, büyüklerimizden yoksun sofralar, mahzun ve sessiz…

Bu sofralarda, yemekler genellikle bakır sahanlarda tek tabakta sunulurdu. Çorbalar büyük bir tasla servis yapılırdı. Herkes, o muhabbet ve sevgi kaplarından adeta erdemleri de tadıyordu.

Yaylada koyunlar sağılırken, biz çocuklar onların başını tutarken, Babaannem ve annem, sütünü sağardı. Daha sonra, Babaannem, süt makinasından onun yağını ayırır. Süt makinasından geçen yavan sütten peynir yapar, sonra bir tahta fıçıya koyar, onun üzerine önce tahta, sonra ağır ve geniş bir taş bırakır. Böylece iyice peynir kıvamını alır, daha sonra içine kaymak koyar ve çörek otu eklerdi.  Bu peyniri, dikkatli bir şekilde itina ile tabaklanmış kuzu derilerine basardı. Kışın da bunlar tüketilirdi. Bu peynir ürünün üzerine suyu iyice çekilsin diye önce tahta, sonra da taş koydukları için, ortaya çıkan ürüne taşlanmış peynir adı da verilirdi.

 Babaannem memleketin yaşlı ve eşleri olmayan fakir kadınlarını da gözetir. Her perşembe ona gelirler, o da onlar bir şey istemeden onların halini anlardı. Babaannem hepsine ikramlarda bulunur, evde bulunanlardan paketler yapardı. Daha çok bu ikramlar, cuma akşamları olurdu. Babaannem de beraber uzun yıllar oturan Annem de, daha sonraları benzer şekilde aynı bu güzel geleneği devam ettirdi.

 Cesur, dirayetli, heybetli bir Anadolu kadını olarak Babaannem, çocuklarına, ailesine katkıda bulunmuş, onları dürüst, düzenli bir fert olmak üzere yetiştirmiş, onların helal rızık ve helal yiyecek almasına önem vermiştir; üst başına itina göstermiş, temiz yaşamalarını ve düzenli hayat sürmeleri konusunda uyarmıştır.

Mutlu yaşamaları, huzurlu bir aile kurmaları konusunda öğütler vermiş, aralarındaki zaman zaman çıkan ve birtakım küçük veya büyük anlaşmazlıklarda bağışlayıcı olmuştur.

 Kendisi de çocuklarına karşı merhametli, bağışlayıcı olmuş, torunlarına karşı şefkatli davranmıştır. Onlarla konuştuğunda gözlerinin içi gülen nurlu bir Babaanne olmuştur.  Aksi ihtiyar rolünde olan bir Babaanneden ziyade, şefkatli, merhametli, pamuk gibi bir babaanne olmuştur.  

İleri yaşlardayken, Kardeşim Yusuf’un onlarla ilgili şahit olduğu durum, karakterlerini anlamak için dikkat çekicidir. Babaannem, ağa kızı olması, anne ve babasının denetiminde yetişmiş ve böyle bir ortam içinde yaşadığı için daha şehirli, medenî denilebilir. Dedem ise, küçük yaşlardan itibaren önce babasını, sonra da annesini kaybettiği için, daha çok kırda tarlada bulunmuş ve bir ebeveyn gözetiminde olmadığından dolayı bedevî olarak değerlendirilebilir. Nitekim ahir ömürlerinde sık sık yanlarına ziyarete giden kardeşime, birbirinden habersiz şu ifadelerde bulunurlar: Babaannem, Dedem için ‘hasta, kalp krizi geçirdi, üzerine fazla gitmiyorum, ses çıkarmıyorum’ ifadelerini kullanırken, Dedem de, ‘Babaannen artık yaşlandı, işte idare ediyorum, ne yapayım.’

  
746 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam17
Toplam Ziyaret146018
Etkinlikler
YENİ ÇIKAN ESERLER
                                               






                                             


                                               
                                                                                        
                                                      
                                                   
     





Yayımlanan Eserler


Sayıların Gizemi ve Tasavvufun Dinamikleri
Bayram Ali Çetinkaya
İnsan Yayınları


   İlkçağ Felsefesi Tarihi
Bayram Ali Çetinkaya 
İNSAN YAYINLARI









Yitik Bilgi ve Hikmet
Bayram Ali Çetinkaya





İslam Medeniyetinin Dinamikleri
Bayram Ali Çetinkaya
 İNSAN YAYINLARI



İrfan ve Hikmet Peygamberi 
Bayram Ali Çetinkaya
   İNSAN YAYINLARI
   



   Şems-Mevlana Dostluğu
     Bayram Ali Çetinkaya
     İNSAN YAYINLARI
      


Medine'den Medeniyete

Bayram Ali Çetinkaya
İNSAN YAYINLARI